Bakış açısı olarak değişmezseniz, değişim koluna Kıyamet’i takar, kapınızı çalar. Tatlı talı değişmezseniz, acı bedeller ödemek zorunda kalabilirsiniz.
Fiziksel dünyada her şey eskir. Aracınızı belli zamanlarda bakıma almazsanız, yolda kalabilirsiniz. Bilgisayarınız bir süre sonra ağır çalışmaya başlar, format atmak, ram’ini yükseltmek durumunda kalırsınız. Gardolabınızdaki kıyafetlerinizi bırakır, yeni giysiler alırsınız. Banyoya yeni seramik, mutfağa yeni dolap… Oturma gurupları, perdeler, ışık sistemleri… derken eve gelir sıra; şu evi satmalı üzerine yeni bir eve taşınmalı, demeye başlarsınız. Böyledir, herşey eskirken, biz önce fiziksel olanı yenilenmek isteriz. Canınızı sıkan bir durum yaşarsınız. Bir hışımla kalkar, kuaföre gidersiniz. Alışverişe çıkarsınız. Eğlenmek üzere kendinizi dışarı atarsınız.
Böyledir, herşey eskirken, biz değişmek isteriz. Değişime önce fiziksel olandan başlarız. Oysa ki görmemiz gereken bir şey vardır: Değişim, fiziksel olarak değil, beyinsel olarak başlar. Ne yeni saçlar, ne yeni kıyafetler, ne yeni teknolojik araçlar. Hiçbiri, içinizdeki huzurun kaynağı değildir. Onlar sadece haz araçlarıdır. Kısa süreli zevk almanızı, tatmin olmanızı sağlar, o kadar… Cinsellik gibi. Yemek gibi. Beş yıldızlı otelde tatil gibi. Şahane bir arabada hız yapmak gibi. Adrenalinde tavan yapan macera dolu saatler gibi. Gelir geçer. Geriye kalan, arzu, tutku, hırs, şehvet, rekabet, doymak bilmeyen bir nefistir. Değişim yüzeysel gözükse de; yüzeysel bir anlayışla değil, derin bir içgörü ile meseleyi ele almayı gerektirir. Değişim, fiziksel gözükse de, ruhsal bir anlayışla idrak ister. Çünkü görünmeyen şey, görüneni değiştirme gücüne sahiptir.
Evinizde değişim kapınızı çaldıysa ve içeri girmek istiyorsa… İşyerinizde değişim kapınızı çaldıysa ve içeri girmek istiyorsa… Kapıyı açmamazlık ederseniz, bu size pahalıya patlayabilir. Sadece fiziksel değişikliklerle durumu geçiştiriyor, idare ediyoranız; bedeli sadece fiziksel değil, çok daha derinden yaşarsınız. En iyisi, değişimi görmezden gelmek yerine, yenilenmeye ve güncellenmeye açık olmaktır. Atalardan kalma bir anlayışla evliliğinizi idare edemezsiniz. Aile şirketi mantığında profesyonel olmayan bir tutumla işyerinizi yönetemezsiniz. Kurumsal bir yapı, kardeş çocuklarının sürtüşmesine kurban edilmemelidir. Bir aile, ailenin diğer büyüklerinin elinde can çekişmemelidir. Taraflar kendilerini ifade etmek, açık iletişim kurmak, Kazan/Kazan prensibiyle anlaşmaya oturmak durumundadırlar. Tabii, geçinmeye gönülleri varsa… Şiddetli geçimsizlik altında hala o yapının içindeyseniz, o yapının altında çok ağır faturaları ödemeyi göze almalısınız.
Değişim, bir şeyler eskidikçe baş gösterir. Anlayış olarak, fikir olarak, davranış olarak aklınızı kullanmanızı talep eder sizden. “Aklını kullan; sadece kendini değil, bu yapının içindeki herkesi düşün” der. Aklını kullan; büyük harflarle BEN yerine, “Biz” diyebilmeyi öğren, der. Önce yolunda gitmeyen bir şeyler görürüsünüz. Bazı aksilikler olur. Bunun sonucu olarak hurursuzluk, mutsuz baş gösterir. Duygular aslında, çok önemli sinyallerdir. Arabanızın “tamir”lambasının ışığının yanması gibi, sizi uyarır. Değişim, fiziksel olarak değil, bakış açısı güncellemenizi ister. Bilgisayarımızın “güncelle” programı gibi. Telefonumuza yüklenen yeni, güncel aplikasyonlar gibi. Önce tatlı tatlı anlatır derdini… Anlamazlıktan gelirseniz, tatlı talı konuşmayı bırakır, sizi sallamaya, altüst etmeye başlar. Bunu da anlamazsanız, peşisıra ağır bedeller ödemek durumunda kalırsınız. Çünkü değişim, “Kıyamet” dediğiniz durumun habercisidir. Kıyametle kol kola gezer. Önlem almaz, beyin olarak, bakış açısı olarak derin düzeyde değişim yaşamazsanız, kıyamet senaryolarıyla baş başa kalabilirsiniz.
İsmail Barış Özpazarcık
Etkin İnsan Gelişim Enstitüsü
baris@etkininsan.com