Hitabet ve güzel konuşma sanatına dair dersler, seminerler veren Dr. Uğur Oral’a göre en etkili konuşma kulağa değil, yüreğe dokunandır.
Gün içinde sayısız konuşmayla doluyor kulaklarımızın içi… Konuşmalar, sohbetler, sunumlar, videolar… Herkes bir şeyler anlatıyor. Ama kaç tanesi gerçekten aklımızda kalıyor? Kaçı usumuzda, içimizde yer ediyor? Kaçı bizi gerçekten etkileyip harekete geçiriyor? Güzel konuşmak, kulağa hoş gelen kelimelerle cümle kurmaktan ibaret değil artık. Günümüzde “etkili konuşmak”; iş dünyasında kendini ifade edebilmekten, sosyal ilişkilerde doğru anlaşılmaya kadar pek çok alanda belirleyici bir rol oynuyor.
Sadece bir artı özellik ya da ayrıcalık değil artık; tam tersine, etkili konuşabilme becerisi neredeyse herkesin ihtiyaç duyduğu temel bir beceri, bir “olmazsa olmaz” halini aldı adeta.
Peki, nasıl etkili ve güzel konuşabiliriz? Bu yeteneği nasıl kazanabiliriz? Etkili bir iletişimin püf noktaları neler?
Bu soruların yanıtlarını işin uzmanına, üniversitelerde hitabet ve güzel konuşma dersleri veren, kurumlarda etkili iletişim eğitimleri sunan uzman Dr. Uğur Oral’a uzattık. Uzun yıllar radyo ve televizyonlarda program yapan, aynı zamanda bir TEDx konuşmacısı da olan Dr. Uğur Oral’a göre konuşmak sadece ses çıkarmak değil; duymak, hissettirmek ve aynı zamanda iz bırakmak…
Etkili konuşmak neden önemli?
İletişimde “nasıl söylediğimiz” çoğu zaman “ne söylediğimiz”den bile önemli olabiliyor. Tıpkı Sadi Şirazi’nin “yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.” sözüyle vurguladığı gerçekte olduğu gibi. Etkili konuşmak, düşüncelerimizi düzgün ve anlaşılır bir şekilde anlatmamıza yardımcı oluyor. Bu da hem yanlış anlaşılmaları önlüyor hem de karşımızdakiyle daha sağlam bir iletişim kurmamızı sağlıyor. Güzel konuşmak sadece süslü, güzel sözler söylemek değildir, konuşurken dinleyene dokunabilmek, karşımızdakini etkileyebilmektir. Bazen tek bir cümleyle insanın fikrini değiştirebilir, hatta ilham verebilirsiniz. Yani etkili konuşmak kişinin kendini en doğru şekilde ifade edebilmesidir. İnsanlar dinlenmek, anlaşılmak ve etkili olmak ister. Güzel ve etkili konuşmak da bunun en güçlü yollarından biri. Herkes konuşur; ama dünyayı etkileyenler, nasıl konuşacağını bilenlerdir.
Kitle karşısında konuşmaktan neden çekiniriz?
Araştırmalar ilginç bir gerçeği ortaya koyuyor: İnsanlara en çok neden korktukları sorulduğunda, ölümden sonra ikinci sırada kalabalık önünde konuşmak geliyor. Yani topluluk karşısında kendini ifade etmek, birçok kişi için neredeyse hayati bir tehdit kadar kaygı verici.
Bu korkunun temelinde genellikle “Ya hata yaparsam?”, “Ya beni yargılarlarsa?” gibi düşünceler yatıyor. Bir toplantıda söz almak isteyen biri, “Ya sesim titrerse?”, “Ya yeterince iyi anlatamazsam?” diye kaygılanabilir. Bu tür düşünceler konuşmaya başlamayı bile zorlaştırır. Oysa dinleyiciler çoğu zaman bu endişeleri fark etmez. Hatta fark etseler bile, konuşmacının samimiyetine ve cesaretine değer verirler.
Bu korkuyu nasıl aşabiliriz peki?
Bir metre yükseklikte, iki duvar arasına yerleştirilmiş bir kalas düşünün; rahatça yürürsünüz. Ama aynı kalas 20 katlı iki bina arasındaysa, adım atmak bile zorlaşır. Ne kalas değişmiştir, ne siz; değişen sadece zihninizdeki “yükseklik” algısıdır. Kalabalık karşısında konuşma korkusu da buna benzer. Arkadaşınıza rahatça anlattığınız bir şeyi, bir topluluğun önünde söylemeniz istendiğinde kelimeler düğümlenebilir. Değişen siz değil, sizi dinleyenler ve onların sizde yarattığı baskıdır. Bu korkunun evrensel olduğunu kabul etmek ilk adımdır. Herkes, az ya da çok, topluluk önünde konuşurken heyecanlanır ve bu çok doğaldır. Hatta bazen bu heyecan konuşmaya canlılık katar. Önemli olan, heyecanı bastırmak değil, onunla barışmak ve onu yönetmeyi öğrenmektir. Sık sık pratik yapmak, konuşmaları içselleştirmek, prova etmek, hatta kendini kaydedip dinlemek çok işe yarar. Önce yakın çevrede denemek, sonra yavaş yavaş daha geniş kitlelere açılmak bu süreci kolaylaştırır. “Ne kadar çok tekrar, o kadar az kaygı” diyebiliriz.
Etkili konuşmak ve güzel konuşmak aynı şeyler mi? Aralarındaki fark nedir?
Aslında ikisi birbirine çok yakın, ama tam olarak aynı şey değiller. Güzel konuşmak daha çok dilin estetiğiyle, yani kelimelerin doğru seçilmesi, cümlenin akıcı ve anlaşılır olmasıyla ilgilidir. Diksiyon dediğimiz husus ön plana çıkar burada. Ancak etkili konuşmak sadece güzel konuşmakla sınırlı kalmaz. Burada asıl önemli olan, karşındakini etkilemek, mesajı doğru ve güçlü bir şekilde ulaştırabilmek, gerektiğinde ikna edebilmek, duygu ve düşüncelerini aktarabilmektir. Mesela çok düzgün, nazik ve güzel konuşan biri, söylediklerini tam anlatamayabilir ya da karşısındakini ikna edemeyebilir. Öte yandan etkili konuşan biri, belki çok süslü cümleler kurmaz ama derdini net, güçlü ve etkileyici bir şekilde aktarır. Kısacası; güzel konuşma, etkili konuşmanın bir parçasıdır ama etkili konuşma daha geniş ve sonuç odaklıdır. Güzel konuşmak dikkat çekebilir; etkili konuşmak ise kalıcı iz bırakır.
Yani sadece diksiyonun güzel olması yeterli değil…
Diksiyon, telaffuz, tonlama… Bunlar konuşmanın temel taşları ve elbette çok önemli. Söylediklerinizi doğru ve akıcı biçimde ifade edebilmek, dinleyeni yakalamak açısından büyük avantaj. Ama etkili konuşma sadece teknik becerilerden ibaret değil; bu işin sadece görünen yüzü. Öyle anlar olur ki, belki bir konuşmacının diksiyonu kusurludur, şivesi belirgindir ama öyle içten, öyle net ve samimi konuşur ki çok daha güçlü bir etki bırakır. Mesela Winston Churchill’in peltek konuşmasına rağmen tarihe geçen bir hatip olması ya da Sakıp Sabancı’nın şivesiyle yaptığı ama herkesin gönlünü kazanan konuşmaları bunun çok güzel örnekleri. Yani mesele sadece düzgün konuşmak değil, söylenenin karşıya geçmesi, dinleyene temas etmesi. Çünkü düz bir anlatım mesajı iletir; ama etkili bir hitabet insanı dönüştürür. Unutmamak gerekir: İnsanlar mantıkla ikna olur, ama harekete geçmeleri için duygularına dokunmanız gerekir. En etkili konuşma, kulağa değil yüreğe dokunan konuşmadır.
İyi bir hatip olmak yetenek mi ister, emek mi?
Derslerde de seminerlerde de zaman zaman bu soruyla karşılaşıyorum. Aslında burada sıkça karıştırılan bir nokta var. Konuşmak, tıpkı yürümek ya da yazmak gibi sonradan öğrenilen bir beceri. Kimse doğuştan etkili konuşmacı olarak gelmiyor dünyaya. Öte yandan, hitabetin bazı unsurları, örneğin sesin tınısı, beden dilini kullanma biçimi ya da topluluk önünde rahat olabilme hali gibi unsurlar kişilik yapısıyla ilgili olabilir. Bazı insanlar gerçekten daha özgüvenli, daha dikkat çekici bir duruşla öne çıkabiliyor. Ama bu, diğerlerinin bu beceriyi geliştiremeyeceği anlamına gelmez.Kesin olan şu: Etkili konuşma büyük oranda çalışmayla, bolca pratikle ve bilinçli bir eğitim süreciyle gelişiyor. Yani yetenek belki bir avantaj olabilir ama asıl belirleyici olan emek.
Konuşma yeteneği nasıl geliştirilir?
Derslerimde de seminerlerimde de hep aynı örneği veriyorum: Eğer yüzme öğrenmek istiyorsanız suya girmek zorundasınız. Kimse evinin salonunda yüzmeyi öğrenemez. Konuşma becerisi de aynı şekilde gelişir. Ne kadar çok pratik yaparsanız, o kadar gelişirsiniz. Farklı ortamlarda söz almak, düşünceleri paylaşmak, topluluk önünde bulunmak bu rahatlığı zamanla artırır. Ama sadece konuşmak değil, iyi bir dinleyici olmak da çok kıymetli. Başkalarını dinlerken yeni kelimeler öğrenir, farklı anlatım tarzlarını fark edersiniz. Buna ek olarak, kitap okumak da kelime dağarcığını zenginleştirir, ifade gücünü artırır. Unutmayın ki dile konuş komutunu beyin verir. Kişinin bir konuda yeterli bilgi birikimi yoksa doğaldır ki o konuda yapacağı konuşma da etkili ve tatmin edici olmayacaktır. Kısacası, etkili konuşabilmek sürekli tekrar, gözlem ve öğrenmeye açık bir zihinle ile mümkündür.
Beden dilinin de etkili konuşmada önemli bir rolü var değil mi?
Tabii ki, kesinlikle çok doğru. Beden dili aynı zamanda “ne düşündüğünü görüyorum” diyebilme sanatıdır. Beden dili için “etkili konuşmanın görünmeyen ama en güçlü unsurlarından biridir” diyebiliriz. Araştırmaların da ortaya koyduğu üzere iletişim sırasında karşı tarafı % 60 beden dili, % 30 ses tonu, % 10 da kelimeler etkiliyor. Gördüğünüz gibi beden dili etkili iletişimin başat unsuru. Yani sözlerimiz ne kadar iyi seçersek seçelim, bedenimizin duruşu, jestlerimiz, mimiklerimiz ve göz teması olmadan mesajımız tam anlamıyla karşı tarafa geçmez. İyi bir beden dili, söylediklerimizi destekler, duygu ve inancımızı güçlendirir. Ayrıca dinleyicilerle aramızda güçlü bir bağ kurulmasını sağlar. Uyumsuz veya olumsuz beden dili, söylediklerimizin inandırıcılığını zedeleyebilir.
Bir konuşmayı gerçekten “güzel” yapan şey sizce kelimeler mi, tonlama mı, duruş mu?
Aslında hepsi… Ama tek başına hiçbiri değil. Etkileyici bir anlatım, bilgi, duygu ve bedenin uyumlu birlikteliğidir. Kelimeler önemlidir, ama tek başına yetmez. Ne kadar doğru seçilirse seçilsin, ses tonu ruh katmazsa konuşma kuru kalır. Tıpkı duygusuzca okunan bir şiir gibi. Tonlama duyguyu, beden dili güveni taşır. Hatta bazen sözlerin bile önüne geçebilirler. Gerçek etki, bu üçü bir araya geldiğinde doğar. Ses, söz ve duruş bütünleştiğinde konuşma sadece kulağa değil, kalbe de dokunur. Çünkü insanlar kusursuzluğu değil, samimiyeti duymak ister.
ugur@uguroral.com.tr




