Nerede yaşıyor olursan ol, kız çocuğuna ayrı erkek çocuğuna ayrı davrandıkça… Oğlunun erkekliğini yüceltip kızının kadınlığını tabulaştırdıkça… Cahilliğinin üstünü yasaklarınla ve baskılarınla örttrükçe… Atalarından aldığın gelenekleri bugünün doğrusu yaptıkça… Sorgulamadıkça… İtiat edip boyun eydikçe… Sevgisiz çocuklar büyüttükçe… Çevrende, insanı insan olarak görmek yerine, “kadın”, “erkek” şeklinde ayırt eden kimliklerin öne çıktığı bir yaklaşım biçimiyle karşılaşmaya başlarsın. Sonra bunun yerini “etiketlemeler” almaya başlar: “Or…….u”, “İ..e”, “f…e”… Bu ifadeleri kullananlar, sözlü şiddet uyguladıklarının farkında değildir bile.
Şiddet, ne yazık ki kara cahilliğimizin yetiştirdiği bir çocuktur. Öyle ki, toplum olarak hepimizin doğurduğu bir çocuk. Her masum çocuk gibi, “Şiddet” adını verdiğimiz o çocuk, çevresindeki dünyaya bakarak nasıl davranacağını öğrendi.
Evde, annesine küfreden babasından…
Sokakta, başı önünde yürümek zorunda kalan kız çocuğuna etmediğini bırakmayan mahalledeki bıçkın ağabeyinden…
Okulda “sıra dayağı”na girişen öğretmeninden…
Hayvanları tekmeleyen, işkence yapan komşusundan…
İşyerinde, çalışanını aşağılayan patronundan…
Bilgisayarda oynarken kanıksadığı stratejik şiddet oyunlarından…
“Ekşın filmlerde” nefesini tutarak izlediği sahnelerden… Silahların kol gezdiği, kurşunların havada uçuştuğu televizyon dizilerinden… Cinayet ipuçlarını nasıl yok edeceğini katillere öğretebilecek potansiyeldeki “criminal belgesel”lerden.. TV dizilerini aratmayan “Ana haber bültenleri”nden… Gencecik filizlerimizin sokakta, üniversitede kurşunlama haberlerinden… Gazetedeki “3. sayfa haberleri”nde yer alan gerçeklerden… Kadını erkeği ayrı ayrı sınıflandıran kültüründen… Ve o kültürün yarattığı çocuğumuzun korku kültürü, şimdi hepimizin gündemi ve konuşma konumuz.
Üzgünüm, fakat hepimiz bu sonuçtan sorumluyuz. Şiddet adını verdiğimiz o çocuk, bizim elimizde büyüdü. Şimdi iki yakamızdan tutmuş hesap soruyor. Şiddeti uygulayan o insanlar, bizimle aynı sosyal alanda yaşıyorlar. Otobüste, markette, alışveriş merkezinde, parkta o insanlarla yan yana, hayatı paylaşıyoruz. Dünyamız bizim evimiz ve o insanlar, evimizin içinde dolaşıyorlar. Onları küçük gördükçe, bu sorun küçülmüyor, aksine daha da büyüyor. Onları yargıladıkça, toplumun masum bireyleri aşağılanmaya devam ediliyor. Onlara öfkelendikçe, öfkeleri alevleniyor. Onları görmezden geldikçe, bu sorun gözümüze gözümüze sokuluyor. Kaçış yok, bu durumla yüzleşeceğiz.
Nutuk atarak değil… Söverek değil… Korkarak değil… Kaçarak değil… Şiddete şiddetle ve öfkeyle karşılık vererek değil. İnsanca bilinç geliştirerek. Anlayışla yaklaşarak. Çocuklarımızı sevgiyle büyüterek. Kadına şiddet, sadece kadınların değil insanlığımızın meselesidir. Çocuk büyüten her annenin ve babanın sorumluluğu, çocukları erkekliği ya da kadınlığı ile tanışmadan önce, insanlığı ve vicdanıyla kucaklaştırmaktır.
İsmail Barış Özpazarcık
Etkin İnsan Gelişim Enstitüsü