Bu topraklarda, bu coğrafyada niçin doğmuş olabileceğinizi sordunuz mu hiç kendinize? Ara ara bunu düşünürüm. Özellikle toplumsal anlamda taşlar yerinden oynamaya başlayınca. İki denizin “bir”leştiği, hem batıya ve doğuya köprü olan, her ikisini “bir”leştiren bu ülkede yaşıyor olmanın anlamı ne olabilir? Yeryüzündeki dinlere, medeniyetlere, kültürlere kavşak olmuş; coğrafyasında farklılıkların zenginliğini barındıran böyle bir ülkede yaşayan bireyler olarak, payımıza düşen nedir?
Aşure tatlısının kazan kazan yapılıp konuya komşuya dağıtılığı ülkenin bir vatandaşı olarak, “aşure”nin çeşitliliğine, özgünlüğüne erebilmek için Türkiye dekorunda buluşmuş olmayalım? Birbiri ile rengarenk, iç içe geçebilen ebru sanatındaki motiflerden biri de biz olalım diye bu ülkenin vatandaşı olmuş olmayalım? Antakya’da, Hatay’da birbiri ile karşı karşıya, yanyana gelen cami ve kiliselerin birbirini kucaklayan geniş avlularından ilham alalım, dinlerin kardeşliğini yaşayabilelim diye bu topraklarda doğmuş olmayalım? Ayasofya ile Sultan Ahmet Camii’ni birbirine komşu yapan yaratıcı zekanın tesadüfleri aşan mesajını fark edebilelim diye İstanbul sırlarını bize fısıldıyor olmasın? Nişantaşı ile Fatih semtleri arasındaki kültürel uçurumu gözlemleyebilelim, ikisi arasında bir denge kurabilelim diye İstanbul bizim medeniyetimizin beşiği olmasın?
Eşarplı bir hanım ile mini etekli bir hanımı aynı caddede aynı karede görerek Mevlana felsefesinin tedrisatından geçebilmek için bu ülkenin bir yurttaşı olmuş olmayalım?
“Modern” deyip dışlan ile “Dinci” deyip yargılanan iki insan profilinin muzdarip oldukları bu durumdan kurtulabilmeleri için birbirlerini karşılarına almak yerine, yan yana durmaya ihtiyacı yok mudur? İşte bu sahne için Mevlana çağları aşan o sözünü söylemiş olmasın: “Ne olursan ol, yine gel!”
Doğu ile batının kesiştiği bu noktada; Geothe felsefesini de, Mevlana felsefesini de anlayabilen beyinler olmak için bu toplaraklarda öğrenci olmayalım? Opera oyunları takipçisi olup, evinde Müzeyen Senar dinleyen bir kitleyi nerede bulursunuz? Batı’nın müziği “Arajman” ile Doğu’nun “Arabesk”inin arkadaştan öte, cankuş oluşu, bize nasıl bir mesaj veriyor olabilir? Tek başına kollarını aça aça, gerine gerine zeybek oynanan, kol kola girip horan çekilen düğünlerin memleketinde, farklılıkları kabule dönüştüremeyeceksin de nerede dönüşeceksin? Aynı mahallede yan yana evlerde, düğünü mevlüt ile yapan bir komşu ile diğer tarafta çalgı ile yapan komşunun memleketinde, hoşgörüye dönüşmeyeceksin de nerede dönüşeceksin?
“Düğününüzde dansöz mü oynasın, sema mı dönsün?” diye sorulan bir memleketin vatandaşı olarak payımıza düşeni hala alamadıysak, ne zaman alacağız? İzmirli bir aile ile Hakkarili bir aileyi, aynı bayrak altında buluşturan bu olağanüstü doku, bu kültürel zenginlik, yaşam renkleri, kaç ülke vatandaşına nasip olabilir?
İzmir’de, Kadifekale’de, Mardin’den getirdiği kültürü ile yaşayan bir aile ile yanıbaşında, Ballıkuyu’da Ege kültürünü sokakta yaşayan bir aileyi diz dize komşu yapan bir memlekette kardeş olmayı bilmeyeceksin de, nerede bileceksin? Birbirini dışlamadan içine alan, saran, insani vasıfları ve erdemleri ile sevgi, saygı duyan, paylaşan, dayanışan bir bilinci yansıtmak üzere, bu ülkede, Türkiye’de doğmuş olmayalım? Merhamet; senin gibi düşünmeyen, senin gibi davranmayan, seni kışkırtan, sana hükmeden, senin özgürlüğünü tehdit eden ve hatta sana yaşam hakkı bile tanımak istemeyen zihniyete karşı korkuyla tepki vermek yerine; anlayışla, sevgiyle, bilinçle cevap vermektir. Merhameti tam anlamıyla yaşamak ve yaşatmak için burada, Türkiye’de yaşıyor olmayalım? Her bir insandaki Öz varlığı tek kimlik olarak görmek üzere burada yaşıyor olmayalım?
Din, mezhep, ırk, soy, millet, kimlik vb. ayrımları ve tanımlamaları, zihnin sınırları olarak görmek, idrak etmek, zihnin oyunlarının tuzağına düşmemek için burada, kardeşlik ve birlik sınavında olabilir miyiz? Türk’ü, Ermeni’si, Arap’ı, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Alevi’si, Sünni’si ile hep birlikte İnsanlık Ailesi’nin çatısı altında buluşmak, kaynaşmak, kucaklaşmak için burda, bu topraklarda buluşmuş olabilir miyiz? İslam’ın ve Kur’an’ın, bölünmek değil birleşmek olduğunu, kölelik değil özgürlük bilincini anlayacak bilince ve olgunluğa ermek için burada olabilir miyiz? Öyle bir ülke hayal ediyorum ki; birlik bilinci içinde, taraf olmak durumunda kalmadan, özgürce, birbirine saygıyla yaşayabilen nesiller, farklılıkları ile birbirini kucaklayarak yaşıyor. Öyle bir ülke düşlüyorum ki, siyaset de, toplum da, sistemler arası işleyiş de, vicdani bilincin ışığını rehber edinmiş.
Doğa gibi, rengarenk.
Aşure gibi, çeşitli ve özgün.
Ebru gibi, içiçe geçmiş.
Namazdaki gibi, dimdik ve omuz omuza.
Horondaki gibi, uyum içinde.
Ayasofya gibi, her milleti kucaklayan.
Boğaz Köprüsü gibi, iki denizi birleştiren.
Cumhuriyet gibi, fikri hür irfanı hür.