Bilişim dünyasında bir arkadaşımın mail gönderisiyle dünya çapında bir internet raporunu inceledim dün. Türkiye için özel bir yer ayırmışlardı. Özetle şu bilgilere ulaştım:
TÜRKİYE nüfusunun yarısı, yani 37.76 milyon kişi internet kullanıcısı.
– Türkiyede 32 milyon etkin sosyal medya kullanıcı var.
– 1 yılda etkin internet kullanıcıları % 5 arttı.
– 1 yılda etkin sosyal medya hesabı %11 arttı.
– İnternette harcanan süre TV’den fazla, internet kullanıcıları için.
– Kullanıcılar PC ve tabletle internette 4 saat 37 dakika harcıyor
– Cep Telefonuya internette 2 saat 51 dakika harcıyor
– Sosyal medya hesaplarında 2 saat 56 dakika harcıyor
– Televizyonda 2 saat 17 dakika harcıyor
– Mobilde geçirilen sürenin yüzdesi PC ve Laptop’a göre yükseliyor. Ancak PC laptop hala daha fazla.
– Her iki kişiden birinin sosyal medya hesabı var. (tüm nufusun yarısı)
– Türkiye, sosyal medyayı en çok kullanı ülkelerden biri. İstatistik oranı: %26 ile facebook, %23 ile Whatsapp, %21 ile Facebook Messenger, %17 ile twitter.
– Türkiye’de her üç kişiden biri internetten alışveriş yapıyor.
On yıl once internetten alışveriş fikrine henüz ısınmamıştık.
Yine on yıl önce, sosyal medyada hesabı olan biri olmak, genç olmak demekti. Bugün geldiğimiz noktada, yaş faktörü ortadan kalktı; hepimiz gençleştik 🙂 Büyükanneler, büyükbabalar; yani geleneksel dünyanın temsilcileri, yeni çağın araçlarına öyle adapte oldular ki, bu sayede geleneksel dünyanın son kaleleri de düşüverdi. Ve yeni çağın kapısı, internetin sihirli dünyası ile ardına kadar açıldı.
Teknolojinin büyüsü sayesinde değişim dediğimiz kavram kendini bize öyle hızlı alıştırdı ki; sıradışı ve farklı olarak gördüğümüz her ne varsa olağan hale geldi. Bu hızlı değişim bizi nasıl etkileyecek pekiyi? Teknoloji dünyasında hepimizi nasıl bir yaşam bekliyor? İnternet hayatımızı ne yönde ve nasıl değiştirecek?
Pek yakında…
Televizyon dediğimiz alet yerini bugünün blogları gibi görsel (video içerikli) kişisel bloglara bırakacak. Bugünün dergileri gibi, her ilgi alanına yönelik kişisel video paylaşımları yaygınlık kazanacak. Nerdeyse her ev küçük bir stüdyo, Tv kanalı haline gelecek. Yaptığımız yemekleri, ağırladığımız misafirleri, hobi vb. etkinlikleri evimizden dünyaya canlı yayınlayacak hale geleceğiz.
Pek yakında…
Elinize aldığınız bu derginin yazarları, anında canlı bağlantı kurduğunuz, evinizde karşılıklı sohbet ettiğiniz, çay içerken lafladığınız, sorularınıza anında yanıt aldığınız dostlarınız haline gelecek.
Pek yakında…
Kitap okuma giderek azalacak. Eserler görselleşecek. İlgi alanımıza yönelik konularda geniş bir görsel arşiv elimizin altında olacak. Animasyon filmler animasyon kitaplara dönüşecek. Her kaynağa küçük bir mikro chip ile ulaşabileceğiz.
Pek yakında…
Okullar eve servis yapacak. Okula gitmek yerine internet üzerinden dersleri alıp bilgi-sayar karşısında sınava gireceğiz. Dersler kimi zaman kısa, kimi zaman uzun metrajlı film halini alacak. Uygulamalı derslerde biz filmin içinde olacağız. Filmini çektiğimiz dersten sınav olacağız.
Pek yakında…
Amerika’daki aile bireyi ile İzmir’deki diğer aile bireyi birbirlerini görebilmek için onca saat yolu göze alıp seyahat etmek yerine, evlerinden çıkmadan hologram teknolojisi sayesinde anında birbirlerine ulaşabilecekler. Hem de öyle canlı canlı buluşacaklar ki, birbirlerinin kokusunu bile hissedebilecekler.
Pek yakında…
Para dediğimiz kağıt parçasını ne görecek, ne de ona dokunacağız. O, sanal bir rakam olarak hesaptan hesaba geçecek. Hesabımıza yatan paranın nerelere gittiğini sanal olarak takip edecek; ölçülü bir mesafeyi korumayı başaracağız.
Yaşam alanlarımızın tümü dev teknoloji üssüne dönüşecek. Doğaya mı gitmek istiyorsun; doğa yaşadığın yere gelecek. Dağa mı çıkmak istiyorsun, yaşadığın yerde belirecek. Hayvan çiftliğine mi sahip olmak istiyorsun; istediğin hayvanları seçip evinde çiftlik kurabileceksin. Sanal yaşadığının farkına varmadan hem de, gerçekliğin teknolojisinde 🙂
Gecenin üçünde dilediğin şarkıcıyı ayağına çağırıp konser verdirebileceksin. Onun parfüm kokusunu duyarak. Sıkıldın; gecenin o saatinde, favori takımını kurup onlarla maç yapabileceksin. Sıkıldın; uçağına atlayıp gökyüzünde seyahat gerçekleştirebileceksin. Sanallığın gerçekliği, gerçekliğin sanallığı iç içe karışmış halde 🙂
Dünyanın en güzel adalarına mı gitmek istiyorsun; Pasiifik Okyanusu, Hawaii, Maldivler, Bahamalar, Havana, Barbados, Bali, İsviçre Alpleri… Sen neresini istersen; teknoloji seni oraya ışınlayacak… Deniz sesi, kuşlar, güneş, kumsal, rüzgar, sıcak kumlar… Her şey ayağının altında, kulağının içinde ve sen düş dünyasının orta yerinde olacaksın. Başın mı döndü? Çok mu hızlı yaşadın hayatı? Hayatı dibine kadar mı yaşadın? Son moda deyimle, “Adamın dibi misin?” Ne yapsan yakışır sana, çünkü sen İnsan’sın. Teknoloji dünyası çılgıncasına koşarken, Sebahattin Ali’nin, bizim yaşama çılgınlığımızı nasıl güzel özetlediğini farkettim, paylaşmak isterim:
Hayat ne fazla gülmek, ne de yasa girmektir/Mevzuatı çiğnemek, tarihi devirmektir/ Dünyayı parmağının ucunda çevirmektir/ Yaşamak, yatağından seller gibi taşmaktır/
İnsan ki gelip geçer, dünyadan nefes gibi,/ Ne büyük ıstıraptır yaşamak herkes gibi,/
“Yükseksin” tatlı bir ses olamaz bu ses gibi/Yaşamak, kartal gibi göklerde dolaşmaktır. / Hâlik ki mahlûktan başka yarattı bizi/Zaman bir avuç toprak yapsa da cismimizi/Kainat hayretlerle anmalı ismimizi/ Yaşamak, asırları bir hamlede aşmaktır.”
İsmail Barış Özpazarcık
Etkin İnsan Gelişim Enstitüsü
baris@etkininsan.com