Seni senden başka kimse değerlendiremez. Ne IQ testleri, ne akademik sınavlar, ne geleneksel normlar, ne uzman görüşleri, ne yasalar, ne zihinsel yorumlar, ne ölçüsüz dedikodular… Bütün bunlar senin ne kadar merkezinde kalmayı başarabileceğine dair sabır sınavların olabilir ancak. Bunların hiç biri başarının ölçüsü değildir. Kimse seni küçük düşüremez. Küçük düşecek olan sadece küçük düşüncelerdir.
Kimse seni üzemez. Sadece üzülmeyi seçebilirsin. Kimse seni kandıramaz. Kendini kandırabilir ancak. Her şey bu kadar senden yanayken, sistemin hala sana karşı işlediğini düşünüyorsan; hakikatin sistemiyle henüz tanışmamışsın demektir.
Tozlu dosyaların arasında sıkışmış kalmış adalet sistemi, kalın kalın kitaplara hapsedilmiş hukuk sistemi, sıralarından ezber ezber geçtiğin eğitim sistemi, sana hakikatin ne olmadığını gösterdi. Hakikatin ne olduğunu gösterecek ve öğretecek bir kul yoktur dünya yüzünde. Senden başka! Eğer sendeki Can ile dost, yaren, sevgili olabildiysen.
***
Eğer lütfedip te kendi iç sistemine bakarsan, ağzına kadar doldurulmuş olduğun sendeki lütufların hiçbirinin hiç bir yerde eşi benzeri olmadığını göreceksin. Sen, eşsiz, benzersiz olansın. Sen, değerine paha biçilemeyensin.
***
Sorular sordular sana, hayat yolunu bul diye:
-Yaşam yolun nedir?
-Gelecekte nerede olmak istiyorsun?
-Nasıl bir hayat bekliyorsun?
Cevaplar ürettiler sonra…
“Böyle yaparsan şöyle olur, şöyle yaparsan böyle olur… Sen mutlaka şöyle yapmalısın, şöyle olmazsa, böyle yapmalısın…”
Kafan karıştı değil mi, gelen cevaplardan? Zaman geldi, kendi cevaplarından başka söylenen her söz değerli oldu. Zaman geldi, başkalarının seçeneklerinden kendi hayatın görünmez oldu. Sisli havada yollar göz gözü görmez oldu. Durum böyle olunca, kendine hükmün bile geçmez oldu.
***
Zihnin o kadar doldu ki sana ait olmayanlardan, sana ait olan duygulara bile yabancı kaldın. Oysa o duygular tam da senin için ve sana özel tasarımlanmıştı.
Yanlış bir yola girdiğinde, yanlışını kolayca görebil diye, kaç nöron bağlantısı, kaç hücre, kaç organ, kaç duyu çalıştı içinde, senin için bir bilsen… Kendine ait doğru yolu görünce tanıyabil diye, duyularının orkestrası ne müzikler üretti.
İçinde çıkan yangın, seni senden almak için değil, seni sana vermek içindi. İçindeki fırtına, seni alt üst etmek için değil, hayatını yeniden düzenleyebilmen içindi. Değersizliğin, yetersizliğin; kendi gücüne güç yetirebilmen içindi. Yalnızlığın ve çaresizliğin, dünyayı değiştirebilecek tek kişinin sen olduğunu anlayabilmen içindi.
Kendi dünyanı değiştirdiğinde, bir zamanlar altından kalkamadığın dünyanın, şimdi üstesinden gelebilme gücüne sahip olduğunu şaşırarak göreceksin.
***
İnsanlar insanlaşma yolunda yollarını ne kadar süre daha şaşırmaya devam ederler, bilinmez. Yine de sen, kendi yolundan çıkıp, üzerine vazife olmayan diğer yollara ilişkin konuşur, kardeşinin hayatı yaşayış biçimine ilişkin hükümler verecek olursan; uçurumun kenarından çekip al kendini. Zira bir başkasının yolundan gitmek ya da o yol hakkında hüküm vermek senin ancak uçurumun olabilir.
***
Kendine daima hatırlatman gereken şudur: Bu hayatın öz-gürlüğü, benim onu yaşama öz-günlüğümle bağlantılıdır. Ne kadar kendine has, otantik, özgün olursan; o kadar kendine has, otantik ve özgün bir hayat yaratırsın.
Hayatın tüm dinamikleri, onun varoluş dokusundaki yaratıcı yetenekleri kullanabilmen için kendini sürekli olarak yeniler. Çünkü hayat, senin onu yaşayış biçimindir.
***
Hayat; ağacı ağaç, çiçeği çiçek, kurbağayı kurbağa, kediyi kedi olarak nasıl yarattıysa; seni de, sadece kendin olabilmen için yarattı.Farkındaysan, senin dışında diğerleri varoluş programlarını harfiyle uyguluyorlar. Sadece sen, varoluş amacını keşfediyor, bulabiliyorsun.
***
Çocukluğunu hatırla, ne istediğini biliyordun. Ne istemediğini de. Öyle kendinden emindin ki, dünyaya meydan okuyordun. Çatır çatır söylüyordun ne hissettiğini.
Sonra genç oldun, ne istemediğini aşağı yukarı söyleyebildin. Peki, gerçekten ne istediğini bilebildin mi? Seni bu duruma getiren neydi? Hiç kendine sorup, bunun üzerine düşünebildin mi?
“İstiyorum… İstiyorum… İstiyorum….”
-Neyi? Ve her şeyden önemlisi, tam olarak ne istediğinin farkında mısın?
O şey seni bulduğunda karşılığını vermeye hazır mısın?
İstediklerinin bedelini ödemeye gerçekten ne kadar hazırsın?
LVHM bu durum için: “İstemeyi iste” dedi.
Belki de, bu zamana kadar istediklerin, senin ihtiyacın olduğunu düşündüklerin, seni senden koparan şeylerdi.
Belki de farkında olmadan istediklerin, aslında vazgeçmek istediklerindi?
Kimbilir, bir de bu açıdan düşün.
“Allahım şunu gönder” diye dua edip, o şeye sahip olunca, “Alalhım, bilemedim, al şunu başımdan beni kurtar” diye dua eden Bektaşi fıkrasındaki gamlı baykuş olma sonra.
İştahla istenilen hırslardan talihsiz yıkımlar doğabilir.
İstediklerin, istemediğin durumlara dönüşebilir.
Sen, seni seninle buluşturacak olanı, kendinde görüp hissedebildin mi?
***
Ve bil ki, can dostum, sana yöneltilen hayata dair her sorunun karşılığı sadece sende.
Sen kendi yolundan kocaman bir hayat yaratansın.
Hayat sen demekken ve bu yol sana aitken, cevapları dışarıda aramak, dışarıdan kendi vücuduna kan pompalamak, başkasının nefesiyle yaşamayı sürdürmek gibi bir şey.
Bu yüzden hayatına ilşkin sorularının cevapları başka hiçbir yerde değil.
Sen, hayat yolunun pusulası kalbinde olansın.
***
Bugün kendine, kendi yaşam yolunla ilgili bir soru sor.
Bırak şartlı zihnin aradan çekilsin, sadece kalbin cevaplasın.
Çünkü senin hayat yolun, kalbinden geçen duygular hattıdır.
Hem bu duyguları hissedip varoluşunu ifade etmek, hem de bu duygulardan özgürleşerek kararını hayata geçirmek insan olarak payına düşendir.