OTANTİK LİDERLİK VE LİDER OLMANIN DAYANILMAZLIĞI

0
6

J.C.Penney CEO’su Mike Ullman, özverili olmak zorunda bulunan liderlerin dürüst ve iyi dinleyiciler oldukları vurgulamaktadır. Campbell Soup’un CEO’su Douglas R.Conant ise Campbell Soup’un güçlü performansını yansıtması istendiğinde “Rakiplerimize göre adımlarımızı biraz daha büyük atıyoruz” biçiminde bir açıklamada bulunmuştur. Liderliğin temelini; kişilerin kendi “hatalarını” kabul etmeleri ve yaptıkları işin daha iyisini yapma arzusu tetikler. Ullman ve Conant “otantik liderliğin” iyi birer örneği gibi görünmektedir.

İyi de “Otantik liderler” kimlerdir? Bu liderliğin özelliği nelerdir? Otantik liderler kim olduklarını, neye inandıklarını bilirler ve bu değerlerle inanç doğrultusunda hareket ederler. Destekçileri liderlerini “etik kişiler” olarak görürler. Bu nedenle otantik liderliğin temel sorunu “güven”dir. Otantik liderler bilgiyi paylaşırlar, açık iletişimi teşvik eder ve ideallerine sıkı sıkıya sarılırlar. Sonuç olarak insanlar otantik liderlerine inanırlar.

Otantik liderlik düşüncesinin arkasındaki “güven duygusu” ifadesini bu cümle içinde kullanmak birden hoşuma gitti. Acaba dedim, benim de çevremde lider olarak tanımladığım kişilere ne kadar güveniyor ve onların ne kadar etik  davrandıklarını düşünüyorum? Güven ifadesi literatürde; işlerin nasıl şekilleneceğine dair olumlu beklentiler olması nedeniyle kendini savunmasız hale getirmeye istekli olma halidir. Durumun kontrolü tamamen bizde olmamış olmasına rağmen, diğer kişilerin bizi hayal kırıklığına uğratmayacağını riskini almaya genellikle razı oluruz.

Güven liderlikle bağlantı temel bir özelliktir, güvenin yıkılması grup performansı üzerine çok etkilidir. İnsanlar dürüst olmayan veya kendilerini kullanacak kişileri genellikle takip etmezler teorikte… Dürüstlük liderlikte mutlaka gerekli bir özelliktir. İnsanların peşinden gideceksen, savaş alanında ya da toplant odasında, öncelikle bu kişinin güvenilir olduğundan emin olmak istersin.

1500’lerde insanlar anlayamadıkları her olayı Tanrı’ya isnat etmişlerdir. Ürünler neden verimli olmadı? Tanrı. Neden birisi öldü? Tanrı. Şimdi ise çok yönlü açıklamamız “liderlik”tir.

O zaman bir liderde bulunması gereken özellikler gerçekten günümüzde çok önemli hale gelmiştir. Kuruluşlar, liderlerin eğitimi ve gelişimi için milyar dolarlar harcamaktadırlar. Bu çabalar, Harvard gibi üniversitelerin sunduğu 50.000 dolarlık yönetici liderlik programlarından, ülke dışı tecrübe aktarım programlarına kadar çeşitli şekillerde artık karşımıza çıkmaktadır. Business Week dergisi bu konuda güzel bir tanım kullanmıştır: “Liderlik Fabrikası”. Bütün kurumların ve işletmelerin istediği “liderlik tipleri”ni yetiştirmek zorundayız artık. Kurumun değerleri ile örtüşen, etik anlayışı benimseyen ve yaratıcı liderlere ihtiyaç vardır. Kurumda çalışanları heyecanlandıran, onları motive eden, kendini bulmaya çalışanlara yol ve yöntem gösteren lideri yetiştirmek mümkün müdür?

Bu sadece işletmeler için değil, sivil toplum örgütleri; siyasi partilere kadar her alanda ihtiyaç duyulan yeni bir arayışın yüksek sesle çığlıklarıdır.Kimler tarafından derseniz, ben ve benim gibi düşünen kişiler tarafından diyebilirim kısaca…. Ben kim miyim sorusu ise, olayın başka bir yüzüdür. Çünkü “ben” sözünün arkasında pek çok kişiliği ve kişiyi barındırdığımı düşünüyorum.

Meslek yaşamım nedeniyle çeşitli kurum ve kuruluşlarda bulunduğum;  her yaştaki kişiler ile birlikte olduğum için insanların ne aradıklarını daha iyi anlar olmaya başladım. “Sessizliğin sesi” olmak bazen iyidir ya, benimki de bunun misali; sadece seslenişi duyurmaktır maksadım…

Peki kimler gelecek yüzyılın “liderleri” olacaktır? Ya da geleceğin liderlerini 100 metre öteden tanımak mümkün müdür? Ya da bu kişilerin ne gibi özellikleri ya da sorumlulukları olmalıdır? Kendimi örnek vermem gerekirse, nasıl bir üniversite yönetici-lideri istiyorum? Bu liderin özellikleri neler olmalıdır? Her şeyden önce bütün liderlik tipleri için gerekli olan “vizyon” ifadesini burada kullanmak gerekiyor. İdealist bir lider ile yönetilmek şüphesiz, pek çok çalışan için heyecan verici bir durumdurr. Heyecan duymadığınız hiçbir işletme veya kuruma bağlanamazsınız. Kendinizi bu ailenin içinde hissedemez, aidiyet hissinizi geliştiremezsiniz. Küçük adımlar ile değil de, hedefi büyük, inançları tam, ekip çalışmasına inanan kişiler artık  kuşakları arkasından sürüklemektedir.

Kuşaklar bellidir, X kuşaklarının bu yönetim anlayışı içinde yerleri artık çok kalmamıştır. Yavaş yavaş vitrinlerden çekilmeleri ve birer denetçi, ve gözlemci olarak sahneyi terk etmeleri gereklidir. Çağı yakalayan çok dinç bir kuşak vardır. Bunlara şimdilik Y kuşak desek de, Z kuşak adımlarını hızlandırmış ve “biz buradayız” demektedirler. Bu durum şunu göstermektedir ki, gelecek 10 yılın liderleri “Y ve Z kuşağının” ara temsilcilerinden oluşmak durumundadır. Bu sadece üniversiteler gibi görünen kamu kurumları için de geçerlidir. Kamu kurumları çeşitli özelleştirme hamleleri ile üstlerindeki “hantal” yapıdan uzaklaşmaya başlamışlardır. Bu gelecek vaat eden adımlardır. Peki o zaman ne kalmıştır? Şüphesiz bütün bu hareketin atar damarı olan “siyaset”; ve siyasetin ana aktörleri de bu değişime ayak uydurmak durumundadır. Siz ne kadar başarılı, girişimci, yenilikçi lider- yöneticilerin yetişmesine ve iş başına gelmesine izin verirseniz verin, sizi yönetecek daha güçlü bir mekanizma vardır. Bu da “siyasi erk”dir.  Burada bulunan tüm temsilciler, Türkiye’nin geleceğinin de yönünü belirlemektedirler.

Tabloyu güzel okumak zorunluluğu vardır. Vizyon nereye doğrudur? Yönümüz nerededir? Doğru kişileri mi lider olarak belirlemişizdir? Lider olarak belirlediğimiz bu kişiler, bizleri nereye sürüklemektedirler? Bu soruya verilen yanıtlar, gelecek liderlerin de profilini bize açıklamaktadır.

Keşke diyorum, acaba daha iyi “LİDERLER” ortaya çıkabilir mi? Ya da doğru liderleri ortaya çıkarabilmek için neler yapmamız gerekiyor? Bu “muammalı durum ve şartlardan” bir an önce çıkmak dileğiyle…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz