Bir kadın olarak adet sancısını şiddetle yaşadığım zamanlardan aklımda kalanları ve bu durumu tamamen geride bırakma hikayemi paylaşmak istedim sizlerle. Bu deneyim benim deneyimim, evet, fakat biliyorum ki, Türkiye’de yaşayan 4 kadından en az 1’inin yaşadığı ciddi bir yara aynı zamanda…
Hikaye şöyle başlıyor: Canım annem yaşamış olduğu küçük bir İzmir köyünden, evliliği sebebiyle İstanbul’a taşınıyor. Köyde yetişmiş, ailesinden bir gün bile ayrılmamış olan annem, İstanbul’u hayatında daha önce hiç görmemiş. Evlendiği eşini sadece iki kerecik görmüş; bir nişanlandığı gün, ikincisinde de evlendiği gün… İstanbul’da eşi dışında kimseyi tanımıyor, ki eşini de tanıdığını söylemeyiz. Zor bir durum gibi görünüyor değil mi? Hiç tanımadığını rahatça söyleyebileceğim bir eş ve kayınvalidesiyle İstanbul’da yaşamaya başlıyor annem… Aralık ayında evleniyorlar ve bir iki ay içinde hemen hamile kalıyor.
Hikayeden 8 yıl sonraya gelelim. Ben 8 yaşındayım… 8. Yaşımı doldurduğum gün, annem bana adet dönemini anlatıyor:
“Bana hiç kimse söylememişti adet döneminde neler olduğunu. İlk yaşadığım gün ölmek üzere olduğumu düşünüp çok korkmuştum gün boyu…”
Annemi ve O’nun korkularını şaşkınlıkla dinlediğimi hatırlıyorum.
Annemin o “aydınlatıcı” sohbetinin ardından 5 yıl geçti ve ben “Adet” denilen deneyimle 13 yaşında tanıştım.
Evimizdeydim, zırt pırt tuvalete gidip gelmemden annem şüphelenmişti… Utanmıştım, söyleyememiştim… Alt komşumuzun kızı vardı evimizde misafir. Annemle ikisi durumu anladılar. O gün hiç unutmuyorum, yanağıma tatlı bir tokat yiyivermiştim! Adettenmiş Yanaklarım pembe olsun diyeymiş
Bu “Adet” olayı amma zormuş, ne çok adeti varmış dedim, içimden. Ayrıca “Adet” olduğumu kimseye söylememeliymişim. Çok ayıpmış. ‘’Adet oldum’’ yerine “Halam geldi’’, “kirliyim’’ diyebilirmişim mesela. Hay allah hem utanılacak, hem de kirli hissettirecek bir şeymiş demek ki. Keşke kadın olmasaymışım. Çok ağrıyabilirmiş. Annem ağrıdan bayılmış genç kızken kaç kez, ama ben doğunca geçmiş. Aman tanrım çok zooooor. Belki bana olmazmış ama kız çocukları ya anneye ya halaya benzermiş, halam da çok ağrı çekermiş. Onun için benim de muhtemelen ağrıyacakmış. Aman allahım, baygınlık derecesinde nasıl bir ağrı bu! Korkuyoruuuum.
Korkulan olmamıştı. Ben ilk adet döneminden başarıyla geçmiştim. Aaaa hiç ağrım yoktu. Sonrasında da 5 ay mola vermişti yumurtalarım tam rahatlamış ve her şeyi unutmuşken hooop tekrar adet dönemim başlamıştı. Oh çok şükür dedirten kısa bir kaç günün ardından, tam benim annem ya da halam gibi, ağrım olmayacak derkeeeen hoop 3 adetten 2-3 gün önce adet döneminin ayak sesleri duyulmaya başlamıştı bedenimde. Kasık ağrısı, bel ağrısı, ağzımda acayip bir kuruluk, mide bulantısı…Offf… Off ki ne off! Yani, belimden beni kesseler, çok şükür kurtuldum dedirtecek bir ağrıdan bahsediyorum. Ağrı kesicilerle tanıştım o dönemlerde, doktor tavsiyesi… 1980’li yılların sonuna kadar popülerliğini korumuş ağrı kesici 1 yıl ağrı kesicilerle idare etmeyi başardım. Ama sonra ağrı kesici benden ümidini kesmiş olacak ki bedenim de, hücrelerim de iş bırakma eylemine geçivermiş gibi, iki tane ağrı kesiciye rağmen ağrım dinmemeye başladı. Dinmeyen ağrı, bitmeyen çile! Ağrıdan ağlamak, hem de hıçkıra hıçkıra ağlamak, hastanenin acil servisleri, ağrı kesici iğneler, adetimin ilk günü geçmeyen ağrı yüzünden bayılmalar, arkadaş tavsiyesi başka ağrı kesici denemelerim; işe yaramayışları… Sonuç: Yıllarca kök söktürdü bana “Adet meselesi”.
Yıllar sonra çalışma hayatıma başladığımda doktor bir arkadaşım dönemin popüler ağrı kesicisini söyledi: “İlacı mutlaka ağrıyı ilk hissettiğinde al; ağrın hiç başlamaz” dedi. Durur muyum, koşa koşa paketler halinde aldım. Her çantaya bir tane. Başucuma bir tane. Yedekte bir tane. Allah korusun biterse ne yaparım ben. Uzun müddet böyle devam etti. 5-6 yıl sanırım. Sonra bu da işe yaramamaya başladı. İlacı bir tane ilk ağrıyı hissettiğimde, sonra 4-5 saat sonra bir tane daha… Sonra dozu günde 4 taneye çıktı. Midem de ağrı oluşmaya başladı; ilaç içtikten sonra, hoop yine doktor arkadaşıma… “Hımmm ilacı mide koruyucu ile alman gerekiyor” dedi. Oh çok şükür, ilacı içemezsin dersin diye çok korkmuştum dedim ve koşarak bir kaç paket mide koruyucu aldım. Bu yeni bilgilerle de 3-4 yıl idare ettim.
Yurt dışında yaşayan yakın arkadaşım bana bir terapiden bahsetti. Alternatif tıp yöntemi. Türkiye’de henüz keşfedilmedi. Gittik birlikte. Hayatımda köklü bir değişiklik sağladı dersem eksik bile bırakmış olabilirim. Yıllardır kaderim olarak yaşadığım adet sancım sihirli bir değnek değmiş gibi yok olmuştu. Üzerinde çok düşünmüştüm bu nasıl olabiliyor diye. Ama anlayamamıştım. Sadece 6 ayda bir bu alternatif yönteme ihtiyaç duyuyordum. Çünkü o 6 ay içinde ne oluyorsa oluyor ve benim ağrım eskisi gibi hiçbir zaman olmasa da tekrar “Mızık Mızık” başlıyordu.
Buraya kadar hikayenizde benim hikayemle benzeşen kısımlar var mı?
Benim hikayem şöyle devam ediyor. Evleniyorum, ve eşimle birlikte ben koçluk ve NLP ile tanışıyorum. Zihnimizin çalışma sistemini algılıyorum. Bilinç altı kavramının bildiğimden farklı yönlerini keşfediyorum. Biraz da refleksoloji ile ilgileniyorum. Kulağa uygulanan refleksoloji. Tam bu dönemde bir gün eğitim arasında, molaya çıktığımızda bir arkadaşım ağrı kesicin var mı diye soruyor. Var ama izin verirsen refleksoloji deneyebilir miyim diyorum. Tabii ki olur ne kaybederim ki diyor.
Deniyoruz birlikte, ben masaj uyguluyorum kulağına ve bir anda, O’na kendiliğinden şunu söylerken buluyorum kendimi; Bazen istenmeyen çocuk olduğumuzda bunu yaşayabiliyoruz. Oooo bu bilgi nerden çıktı diye şaşırmaya kalmadan “Aaaaaa nerden biliyorsun?” diyor arkadaşım. “Bilmiyorum. Ama söyledim boş ver,” diyorum. Aradan tam 3 ay geçiyor arkadaşım mesaj atıyor bana. “Çok teşekkür ederim 3 aydır hiç ağrısız geçiyor adet dönemim çok şaşkınım” diyor. Güzel bir haber, sistem harika çalışıyor, telefonu kapatıyoruz. Ben de bir şaşkınlık daha; Aaa 3 aydır benim de hiç ağrım yok aslında. 3 ay öncesinde mızık mızık başlayan ağrım vardı. 3 aydır yok! Büyük şaşkınlık içinde kalakalmıştım, elimde telefonla… sonra tabi ki annemi aradım 🙂
“Anne, ben istenmeyen bir çocuk muydum?..”
Nasıl bir cevap geldi sizce
“Evet ilk başlarda hiç istememiştim; ama sen doğunca seni çooook ama çok sevdim” dedi.
Eşime anlattım durumu. “Bu nasıl olabilir?” dedim.
“Sistem bilgisi bu” dedi. Morfogenetik alanlardan bahsetti. Bir durumun çözülmesine eşlik ettiğimizde, biz de aynı ya da benzer bir durum varsa o da çözülmüş olur” dedi.
Büyülenmiştim. Bu harika bir şeydi!
Aradan bir kaç yıl geçti. Küçük mızıklanmalar başlamıştı yine Adet dönemimde. “Eğitim” dedim. Eğitim almalıyım kesinlikle ama nasıl bir eğitim? Sol beyin referanslı biri alternatif tıpla ilgili nasıl bir eğitime gitmeli? Ve derken turnayı gözünden vurmuştum. Harika bir eğitmenden 9 gün boyunca harika bir eğitim aldım.
Eğitim boyunca; “Hiçbir şey bizimle başlamıyor, bilinçaltı kayıtları üç kuşak geriden itibaren aktarılıyor. Annemizin bize hamileyken yaşadığı her şeyi kendi duygularımız zannediyoruz” dedi. Anlattı, anlattı, anlattı…
Ev ödevi olarak bize “anneniz size hamileliği boyunca neler yaşamış ve tam olarak ne hissetmiş sorun ve mutlaka her şeyi not alın” dedi.
Tabii ki, eğitimden sonra ilk işim anneme gitmek oldu. Anlat anne lütfen bilmem lazım. O dönemle ilgili ne hatırlıyorsan anlat.
Ve annem başladı anlatmaya… Konuşma çok uzun sürdü tabii, anlayacağınız üzere. Sonuç olarak, elimde bir defter notla döndüm üzerinde çalışmam, eşleştirmem ve aşmam gereken. Şimdilik sadece adet sancısına bağlanan bölümü paylaşıyorum. Hazırsanız annemin tüm hamileliğinde yaşadığı temel duyguyu açıklıyorum: “UTANÇ” Tüm hamileliği boyunca beni utanarak taşımış. Elbette ki utandığı ben değilim ama hamile olduğunu birisi görür diye düşünüp utanırmış. Tüm hamileliği boyunca sürekli dua etmiş; ‘’Allahım n’olur, gündüz vakti doğmasın, gündüz evden çıkarken hamile halimi görürler çok utanırım’’ diye…
Ve ben karnında kaldığım tüm 9 ay boyunca bu utancı kopyalamışım. Sanki benim gibi, benim hissim gibi sahiplenmişim, anneme kıyamamışım sanırım.
Bir an için düşünelim… Annemin karnındayım. Onun tüm kanı ben doğana kadar vücudumda dolaşıyor. Annem ne hissediyorsa… Tüm hislerini, tüm duygularını, sanki onun bedenindeki bir organmış gibi hissediyorum… Sanki, tüm duygular bana aitmiş gibi… kadınlığımdan utanç, üstelik kendimden dolayı… Çok ironik ancak bir o kadar da anlamlı.
Annemin tüm utancını- annem anlattıkça- o kadar derinden anladım ki… Onun yalnızlığı, küçücük bir köyde yetişme şekli, ailesinden ilk ayrılışı, tanımadığı ve tanımaya bile vakit bulamadan evlendiği birine alışma süreci ve üzerine de bana hamileliği… Ben olsam ben de istemezdim bir çocuk… Ben olsam, ben de korkardım, ben de deli gibi utanırdım! Çocuğum doğduktan sonra bende çok severdim onu, ama 1 yıllık yaşadığım stresi değiştirmezdi. Ben de, tıpkı annem gibi yaşardım her şeyi…
Annemin bu utancını en derinden keşfetmiştim, deşifre olmuştu bu gizli alanım. Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı… Sonucu sanırım tahmin edersiniz… Adet sancımdan artık tamamen özgürleştim!
Annemin utanç duygusunu deşifre ettim ve ağrım bitti!
Umarım bu deneyimim sizlere de ışık olur. Bu durumu yaşayan her kimi tanıyorsanız, sizlerin aracılığı ile onlara da ışık olur.
Sevgilerimle…
Arzu Özpazarcık