Sevgililer Günü, her yıl 14 Şubat günü bir çok ülkede kutlanan özel bir gündür. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle bazı toplumlarda “Aziz Valentin Günü” olarak bilinir. Valentine kelimesi, batı medeniyetlerinde “hoşlanılan kişi” ve “sevgili” anlamında kullanılır.
Sevgili denilince aklımıza hemen “AŞK” gelir. Bu kelimeyi duyunca, okuyunca yüzümüzde hafif bir gülümseme olur nedense, insanın içi bir hop eder. O anda aşkı yaşamasa bile yaşamış olduğu anlar gözlerinin önünden geçer. Tılsımlı bir kelimedir AŞK, yaşanması gereken bir duygudur hiç olmazsa yaşamda bir defa…
Bundan birkaç yıl önce çok güzel, alımlı bir kadınla tanışmıştım Çeşme’de. Bana Nermin Bezmen’in “Bizim Gizli Bahçemiz” kitabını okuyup-okumadığımı sormuştu. Ben: “hayır” dediğimde şiddetle bu kitabı okumamı tavsiye etmişti ve “eğer ki, hayatta aşk’ı hiç yaşamadıysan, kendini yaşamış hissetme” demişti. İlk önce ne demek istediğini anlamamıştım. Sonra hemen kitabı aldım ve sürükleyici bir üslubu olması nedeniyle hemen bitirdim. Nermin Bezmen’in eşi Pamir Bezmen ile ilgili yaşamını anlatıyordu bu kitap, yaşananlar gizli bahçenin içindeki çiçeklerdi, melodiydi, kalp çarpışlarıydı ve sevgi sözleriydi. Beni bir oradan bir buraya götürmüştü okuduklarım. Kitap bittiğinde gözlerimi kapamış ve yaşamış olduğum özel bir sevgi, bir AŞK var mı diye düşünmüştüm.
AŞK ve SEVGİ arasında köprüler kurmuştum. Sevginin gücünün yaşama neler kazandırdığının farkındaydım. Aşk, insanın canını acıtıyordu ama SEVGİ’de bu acı yoktu. Belki bu nedenle AŞK acıtıyordu kalbimizi. Aslında kaç kişi biliyordu AŞK’ın ne olduğunu. AŞK bir günlük bir maceramıydı? Bir ömür boyu sürecek bir ütopya mıydı? İnsanlara AŞK’ı sorduğumda çeşitli yorumlar aldım çoğu zaman. Bazıları “sadakat”, bazıları “elma şekeri”, bazıları “tatlı sarhoşluk” dedi. Peki o zaman AŞK neydi? AŞK, sevginin öncesi miydi? AŞK var ise Sevgi mi vardı? AŞK, ille de bir kadının erkeğe tutkusu muydu? Biz nelere aşık oluyorduk? AŞK’ın mı “mucizesi” vardı, sevginin mi?
AŞK, göz göre delirmektir.
AŞK, mantığın evden gitme halidir, senin de evlere sığmama halindir.
AŞK, insana “ben böyle değildim, sonradan oldum “ dedirten şeydir.
AŞK, “hayatımda hiç böyle… yapmadım” cümlesini sık sık kurmamıza sebep olan illettir.
Ne kadar çılgınca sözler değil mi? İçinizin kıpır kıpır olma hali?!? AŞK’ın yaşı var mıdır? Anneme göre vardır. Ama ben hiç kabul etmedim bunu, bana göre yaşamın her aşamasında aşık olabilirsin. Hani reklamlarda küçük bir çocuğun annesinin “etekleri zil çalıyor” lafını duyduktan sonra hayal dünyasında eteklere asılı zilleri görmesi gibi, AŞK böyle bir duygudur işte. Koşarak gidersin, bütününü bulduğunu zannedersin. Bütününü, ruh ikizini bulmuş musundur bilinmez ama çılgınca kalbinin çarpmasıdır AŞK…
Bir şeyler yediğinizde diğer yarınız bunun tadına bakmıyor ise; bir yerleri gördüğünüz de diğer yarınız görmüyor ise; güzel bir müzik dinlediğinizde diğer yarınız bunu duymuyor ise; işte AŞK budur. İnsanın yarısını kaybedişidir. Ama AŞK’ı sıcak tutan nedir biliyor musunuz? Yaşanmışlıkların hatırlanmasıdır aslında AŞK… Kopmuşluk vardır, bitmişlik vardır, belki de artık hiç kimse birbirini görmeyecektir ama bilirler ki, AŞK yaşayacaktır. Her anın görüntüsü hafızalardadır. Birlikte olunan her an, dokunulan her el tutuşu, hissedilen her kalp atışı, AŞK’ın habercisidir.
“Sevgi” bambaşka bir kavramdır. Yaşamımızda pek çok sevdiğimiz kişiler vardır. Hatta bunların canlı bile olmalarına gerek yoktur. Bir eşyamızı severiz, arabamızı severiz. Örneğin benim kalbim o kadar büyüktür ki, içindeki bölmeleri bir saysak yüzlerce insan vardır. Öğrencilerim, değer verdiğim arkadaşlarım, yaşamıma zenginlik katan dostlarım, akrabalarım, eğitim verdiğim kişiler, gezilerim sırasında tanıştığım yeni insanlar. Gerçekten hepsini çok seviyorum. Sevgi miktarları birbirinden farklı ama hepsini seviyorum.
Çünkü sevgi konusuna yüklediğim anlam çok başka. SEVME’ye değer veriyorum çünkü. Her şeyden önce yaşamın sevgi üzerine olduğuna inanıyorum. Bir manzaraya bakarak seviyorum doğayı, bir hayvana bakarak Tanrı’nın yarattıklarını seviyorum… Her şeyin önce sevgi ile başladığını biliyorum. Hatta daha ileri gidiyorum “koşulsuz sevgi” diyorum. Kısacası sevginin arkasında koşul olmamalı, sen beni seversen ben de seni severim; sen bana saygı duyarsan ben de sana saygı duyarım dememem gerektiğini biliyorum…
AŞK yaşanır mı? Yaşatılır mı? Aşk tek taraflı mı yaşanır; yoksa eşlerin isteğiyle mi? Aşk biter mi? Nerede başlar nerede biter? AŞK, tutku mudur? Sevginin ulaşılmaz zevki midir? AŞK, bir pastanın yanında iki çataldır aslında. Tadım tadım yenilir, zevk alınır, ve aynı pastanın hiç bitmemesi için tüketmemek gerekir. AŞK, bir renktir. Ve rengi de kırmızıdır. Neden mi kırmızıdır? Çünkü aşk, heyecandır. Kırmızıdır çünkü harekettir. Yerinde duramamak demektir. Sevgiliye koşmak demektir. Tuttuğun eli hiç bırakmamak demektir. Aynı rüyayı görmektir. Aynı hayale koşmaktır. Aynı şarkıyı duyduğunda “sonsuz aşk” demektir. Yeni bir baharın müjdecisidir AŞK… Aşk’da “neden” yoktur. “Niçin” hiç yoktur. Hayattan kısa süreli bir kopuştur. Süresi hiç belli değildir. Sadece uzaklara çok uzaklara gitmek demektir. Ayaklarının yerlere değmemesidir AŞK..
SON SÖZ: Eğer ki AŞK’ı yaşamadıysanız hayatta, hayatın tadını çıkardığınızı düşünmeyin. Acı ile mi bitti? Bitsin!; Çok mu üzdü? Üzsün! Ama yaşayın AŞK’ı bir kere bu ölümlü dünyada. Dokunun, hissedin, tutku ile bağlanın ve sevin birisini. Çok sevin onu…