Çok sevdiğim bir arkadaşım Rotary-Interact Asamblesi’nde 12-18 yaş grubu arasındaki öğrencilere bir “Tanışma Konuşması” yapmamı istedi. Hafta içinde sağlık sorunlarım ile biraz haşır neşir olmak zorunda kaldığım için, bir gece önceden battaniyenin altında bir gün sonraki konuşmamda neler yapmam gerektiğini tasarlamaya çalıştım. Kararımı vermiş ve sabahleyin kalktığımda internetten “dünyada tanışma törenleri” şeklinde bir arama yapacak ve bulduklarımı dikkate alarak yarım saatlik bir konuşma hazırlayacaktım. Bu düşünceyle huzur içinde yattım, benim gibi hayatı hep planlar içinde geçen birisi için bu gerçekten çok önemliydi, huzurlu olarak yatmam gerekiyordu ki, sabah kalktığımda aynı tempoyla kaldığım yerden başlayarak koşmalıydım. Sabahleyin çayımı yudumlarken senaryom hazırdı, nerede şaka yapacağım, nerede eğilecek, hatta nerede dans yapacaktım bunları tanımlamıştım. Bilgisayarımı gönül rahatlığı ile açtığımda ve ilk resimli görsellere girinceye kadar hayatımda “merhaba” kelimesinin benim için ne kadar anlamlı olduğunu hiç fark etmediğimi anlamıştım. Birden hani “gönül gözün” açılır ya, benim de birden yaşamımdaki “merhaba” dosyalarım yavaş yavaş aralandı nasıl olduysa… Yaşamım boyunca bana “merhaba” kelimesinin yaşattığı “mucizeleri” anlatmak geldi içimden, artık bir hazırlık yapmama gerek kalmamıştı, hazırdım sunumuma, çünkü kendimi anlatacaktım. Çok uzaklara gitmeye gerek kalmamıştı, kendimi bulmuştum çok yakınımda, ve ben değişik farklı bir örnektim izleyenlere ve bu izleyenlerim de hayata çok yeni başlayacak çok genç öğrencilerdi. Bu muhteşem bir fırsattı, dokunduğum kalpler yolun başındaydı; çok kırılmamışlardı; çok yorulmamışlardı… Halen kalplerinde yeni açılacak bir dolu yeni kapılar vardı.
Konuşma yapacağım salona girdiğimde küçük bir kağıda yaşamımda ilk “merhabalarımı” yazdım hemen, tatlı bir gülümseme yayıldı yüzüme, yaşama hep gülümseyerek bakmış olduğumu fark ettim, içimden bir “kahkaha” attım. Yaşamı ne kadar çok sevdiğimi düşündüm; ve yaşamla alay etmenin beni daha çok “cesurlaştırmış” olduğunu anladım. “Don Kişot” olmayı sevmiştim, bu yüzden de belki arkamda pek çok Don Kişot yaratıyordum ve bundan da muhteşem mutluydum; çünkü mutlu ve heyecanlı olduğum işlerde başarılı olunacağını biliyordum. Eğer bir ölçüde başarılı olduysam, beni ben yapan bazı takipçilerim vardı yaşamımda.. İşte onlar buralara gelmemde çok büyük roller oynamışlardı. Bu kişiler bazen çok sevdiğim “öğrencilerim” olmuştu, bazen de “seminer verdiğim kişiler”, bazen “koçluk yaptığım kişiler”, bazen de “danışmanlık yaptığım şirket çalışanları”…
16 yaşında babam:”Haydi bakalım, İzmir’e taşınıyoruz” dediğinde Muğla’dan ayrıldığım zaman çok mutlu olduğumu net bir şekilde hatırlıyorum. Bu büyük şehirde neler ile karşılaşacağımı bilmiyordum ama İzmir benim için büyük hayalimin bir parçasıydı ve gidiyorduk artık yeni bir yaşama bu benim için başlangıçta yeterliydi. İzmir’de yaşamaya başladığım ilk haftalarda garip bir duygu yaşamaya başlamıştım, ikinci hafta bu duygu daha da yoğunlaşmıştı; neden bilmiyorum ama sokakta hiç kimse beni tanımıyordu, bakkala giriyordum kimse bana “merhaba” demiyordu. Sanki bu şehirde kaybolmuştum, kimse beni bilmiyordu. Halbuki, Muğla’da beni herkes tanırdı. Lisede popüler bir kızdım, ailem sayesinde pek çok kişi tanırdı sokaklarda, selam verirler, gülümser ve benimle konuşurlardı. Ama şimdi tek başınaydım bu şehirde, kimse beni tanımıyor, kimse bana bakmıyor kimse bana “merhaba” demiyordu. Bir gün kuzenim ile birlikte sokakta yürürken bu durumumu ona ilettim, birden onun koşmaya başladığını fark ettiğimde ne yapacağını anlamadan şaşkın şaşkın bakakalmıştım. Birden geri döndü ve bana kollarını açarak:”aaa Meltem, merhaba, sen nerelerdesin?” dedi ve beni kucakladı. İşte o gün karar vermiştim, bir daha hayatımda yalnız kalan, yeni gelen birisi gördüğümde onlara hemen “merhaba” diyecektim. Üniversitede birinci sınıf öğrencilerim kendi şehirlerinden kalkıp bizim üniversiteye geldiklerinde onlara bazen anne, bazen abla bazen de hocaları olmalarımın en büyük nedeni yıllar önceki “merhaba”nın tılsımı olduğunu söyleyebilirim.
“Merhaba” kelimesinin yaşamıma katkılarını anlatmaya başlayınca susmak mümkün olmuyordu, başladım adım adım ilerlemeye ve bugünlere kadar geldim.
-18 yaşındaydım, o dönemlerde Lions Kulüp çok etkiliydi İzmir’de ben de bu kulübün gençleri olan Leo’lara katılmıştım; bir gün başkan: ”Haydi, bakalım “Körler Okulu”na gidiyoruz” dediğinde, nasıl yani biz orada ne yapacağız demiştim. O hafta sonu görmeyen 10 öğrenciye kitap okurken kendimi bulduğumda, aslında kitap okumadığımı, kendi hayallerimi onlara anlattığımı fark ettiğimde söz vermiştim yine, her ne olursa olsun kendimden başka bir kişinin hayatına katkıda bulunacaktım. Halen bizim üniversitemizde her sene öğrencilerimi “Huzurevine” ya da “Kimsesizler Yurduna” götürüyorsam, bunun nedeni yıllar önce “merhaba” dediğim bir kulüp etkinliği sırasında tanıştığım görmeyen bir öğrencilerin bana verdiği ilhamdı.
-Aradan yıllar geçti, bir gün Rotaryen oldum, her sene bu kulübe para yatırıyorduk, ama bir gereksiz yatırılan para vardı, her sene ABD’ye giden bir para. Kulüp üyelerine “ya, biz neden ABD’ye para gönderiyoruz, bizim kendi fakirimiz, fukaramız var neden oraya gidiyor bu para” dediğimde, bütün başkanlarım: “dur, gör, yaşa, hisset” dediler. Bir gün ABD’ye giderken, kendi kulüp başkanım: “Orada bir Rotary Kulübü bul ve bir proje yap” dedi bana. Evet 4,5 ay boyunca kaldığım Urbana-Champaign’de bir Rotary Kulubü ile dost oldum ve onlarla bir proje yaptık; şu anda Buca Devlet Hastanesi’nde, doğum öncesi annenin bebeğinin ne ölçüde sağlıklı olduğunu anlamaya yarayan “dört adet monitör” alarak, hep sağlıklı çocukların doğmasına bir ölçüde katkıda bulunduğum için kendimi mutlu hissediyorum. Ben sadece ABD’ye gitmekle kalmamış, orada tanıştığım bir kulüp başkanına “merhaba” diyerek, bakar mısınız neler kazanmıştık, neler öğrenmiştik. Bu deneyim sırasında en büyük kazancım ne olmuştu biliyor musunuz? ABD’ye giden paranın nereye gittiğini de öğrenmiştim. Bizden gelen 3 lira, ABD Kulubünden gelen 3 lira ile ne yazık ki monitör alınamıyordu. Bu nedenle dünyadaki bütün Rotary Kuluplerinden gelen bu paralar vakıf aracılığı ile toplandıktan sonra bizim 6 liraya ilave oluyor, ve kocaman makinalar alınıyordu. Bu bana daha çok “merhaba” demem için ilham verdi.
-Üniversitemde bir gün odamdam çıktım koridorda bir “yeşil çarşafın” yürüdüğünü gördüm.”Kim, bu diye?” sordum. Bana”Büşra,Najma” dediler. Ona seslendim, bana baktı, sadece gözleri gözüküyordu, Somali’den gelmişti. Onu yanıma çağırdım “Merhaba” dedim, yanaklarından öptüm, çok şaşırdı. Yanından ayrıldım sınıfa derse girdim. Bir baktım ki bizim okulumuzda Kırgızistan’dan, Kazakistan’dan, Türkmenistan, Bosna-Hersek’ten, Rusya’dan, Makedonya’dan, Filistin’den, Afganistan’dan gelen ne kadar çok öğrenci varmış, hiç görmemişim. Onlara “merhaba” dedim. Çünkü o gün fark ettim ki, aynı güneşe bakıyorduk, aynı havayı soluyorduk, aynı sebzeden, aynı meyveden tat alıyorduk, tenlerimizin farklı olması, dinlerimizin ya da inançlarımızın farklı olması “insan” olmamızı farklı kılmıyordu ki; bizler öncelikle “Dünya vatandaşı”ydık. Bu dünyaya geliyor ve bir süre konuk oluyor sonra da gidiyorduk. O zaman kavga niyeydi, neydi paylaşamadığımız. İşte bu “merhaba” sayesinde geçen sene üniversitemizde ilk “uluslararası kültür festivalini” düzenledik. Meğerse Afrikalılar ile dans etmek ne kadar zevkliymiş, kesinlikle herkese tavsiye ederim. Onların içindeki enerji hiç kimsede yok ve hep gülümsüyorlar. Muhteşem bir kazanç Afrikalılar benim yaşamımda..
-Bir gün Mardin-Efeler Köyü’nden Suzan Öğretmen bir mail yazmış: ”Hocam, kütüphanemiz yok” diye. İyi de ben de para yok ki, ne yapabilirdim ki.. Sonra düşündüm ki, “1 lira” var; nasıl yani diyeceksiniz 1 lira ile kütüphane mi yaptınız? Evet “1 liranın mucizesi” burada.. Okulda 1700 öğrencimiz var, herkesten 1 lira topladım, oldu 1700 lira, şimdi üç yıldır bu köye öğrencilerimi götürüyorum. Gece cep telefonların bile çekmediği bir köyde, öğrencilerim ile kalıyoruz. Orada okuyan her öğrenciye dokunuyoruz, onlara iyi bir vatandaş olmanın, genç olmanın önemini anlatıyoruz. Meslek sahibi olmanın önemini anlatıyoruz. Hepimiz bu öğrencilere mektuplar yazıyoruz. Sadece Suzan Öğretmene “merhaba” demekle başlayan sıra dışı uygulamaya bakar mısınız?
Benim yaşamımda “merhabalar” ile başlayan dostluklar, sevgiler bitmez. Tek bildiğim ise bu duyguların beni ne kadar çok beslediğinin farkındayım. Bu nedenle yaşama her zaman her yıl her hafta daha farklı dört elle yaklaşıyorum. Yaşamı sevmek böyle bir şey her halde. Yapılacak o kadar çok iş, anlatılacak, kalplere dokunulacak kişiler var ki… Örnek olmak gerek, hayatı hafife almamak gerek. Ben kimim dememek, ya da benim çok işim var mümkün değil bunlara yetişmemem dememek gerek.
Mutlu olmayı mı istiyorsunuz, size 2015 yılının sihirli formünü söyleyeyim o zaman. Haydi siz de “MERHABA” demeyi unutmayın yılbaşı gecesinde, bunu dileyin evrene… Sizi bulacaktır sevgi dolu “merhabalar”…
Mutluluğu sakın dışarıda aramayın, çünkü mutluluk içinizde; siz istediğiniz zaman sizinle “dans” bile edecektir. Asla yaşlanmayacak, hep dinamik kalacaksınız onu bulduğunuzda… Yaşama daha çok bağlanın, sevdiklerinize daha çok sarılın. Yaşamı güzel yaşamak ve tadını çıkarmak elinizde… Yapmadıklarınızı yapın 2015’de, sakın hiçbir şey içinizde kalmasın. Koşun, dans edin, çılgın olun, kimseye sorumlu değilsiniz. Kral sizsiniz, içinizdeki cevheri çıkarın ve çevrenizdekilere sunun.
Ama unutmayın öncelikle hep GÜLÜMSEYİN; parlak yıldızlar hep sizi bulsun… 2015 yılı size mutluluk, huzur, sevgi, aşk dolu muhteşem günler getirsin. SEVGİYLE KALIN…
meltemonay@gmail.com