GEZİ NOTLARI; VİYANA

0
11

Sinirimden hüngür hüngür ağlayasım geldi Viyana’yı görünce. Dedim benim gibi kafe aşığı olan biri nasıl olmuş da Viyana’yı ıskalamış bunca yıl? Benim gibi; artistik görünümlü kafelerde oturup tatlı yemeyi seven, tatlısını yerken kitabını okuyan, kitabını okurken kahvesini yudumlayan biri hangi akla hizmet bunca yıl Viyana’yı güzergahına eklememiş diye hayıflandım açıkçası. Viyana sokaklarında yürürken, her köşe başında karşıma çıkan heykelin resmini çekerken, müzeleri gezerken, Mozart’ın resmine bakarken, oturduğum kafede çalan valsi dinlerken kafamda hep bu soru vardı. Kısacası Viyana beni gönülden vurdu.

İstanbul’daydım tatil için Mart ayında. Oradan da Viyana’ya kaçamak yaptım bir kaç günlüğüne. Şansıma hava günlük güneşlikti. Bayıldım Viyana sokaklarında avare avare yürümeye, yürürken resim çekmeye, yorulunca bir kafede nefeslenmeye. Viyana’ da sanat, tarih ve kültür birbiriyle iç içe. Şehir adeta açık bir müze. Fotoğraf çekmeyi sevenler için Viyana cennetten bir köşe. Viyana sokaklarında yürürken sanki zamana bir yolculuk yapmışsınız da birazdan şu bankta otururken Strauss sizin için keman çalacak, ya da şu karşı köşeden smokin giymiş bir asilzade çıkıp sizi selamlayacak, ya da tuvaletiyle bir düşes yanıbaşınıza gelip elinde yelpazesi ile sizi serinletecekmiş gibi hissediyorsunuz. Eski Viyana’da hemen hemen her sokakta bir anıt, her binada bir heykel, her köşe başında bir kafe var. İnsan bu; canı hepsini görmek istiyor ama hele de zaman kısıtlı olunca maalesef hepsini görmek mümkün olmuyor. Ben listenin başına opera binasını koydum. Malum Viyana demek klasik müzik ve opera demek. Opera binasının resmi adı Weiner Staatsoper. Yapımına 1861 yılında başlanmış. Tam sekiz yıllık bir çalışma sonrası 1869 yılında Mozart’ın Don Giovanni adlı başyapıtıyla perdelerini izleyicilere açmış Viyana Operası… Ne yazık ki 2.Dünya savaşı sırasında bombalanan bina ciddi hasar almış. Savaş sonrasında yeni bir bina mı yapalım yoksa onarıp eskisinin aynısını mı yapalım diye düşünmüşler. Sonunda restore edip eskisiyle bire bir aynı yapılmasına karar verilmiş. Opera binasını rehber eşliğinde geziyorsunuz. Fiyat 6.5 Euro. Tur farklı dillerde düzenleniyor. İnternetten saatlerine bakabilirsiniz. Bina oldukça estetik görünümlü heykeller, görkemli resimler ve dev avizelerle dekore edilmiş. Bu arada Viyana Operası dünyanın en geniş repertuarına sahip opera. Yılda yaklaşık 60 farklı temsil sahneleniyor. Bir oyun arka arkaya iki gün gösterimde olmuyor. Eğer ayakta izlemeye razıysanız 3-4 Euro karşılığı Viyana’da opera izleyebilirsiniz. Yok ben oturarak izlemek istiyorum derseniz aylar öncesinden biletinizi almanız gerekiyor. Zira biletler çok önceden tükeniyor. Bu arada arzu ederseniz operanın kafesinde oturup kahvenizi içerken televizyondan da naklen izleyebilirsiniz operayı.

mavisehir-dergisi-inci-bijan2

Viyana, sarayları ve görkemli hanedanlık binaları ile de göz kamaştırıyor. Hemen hemen bir çoğu Habsburg Hanedanlığının yazlık ya da kışlık mekanı olarak kullanılmış. Ben tercihimi Hofburg İmparatorluk Sarayı, Schönbrunn Sarayı ve Belvedere Sarayından yana kullandım. Hepsi de oldukça etkileyici, büyüleyici ve tarih kokan binalar. Ancak Hofburg ayrı bir özelliğe sahip; o da bugün Avusturya Cumhurbaşkanının burada ikamet ediyor olması. Saray ihtişamlı mimarisi, göz alıcı heykellerle donatılmış geniş bahçesi ve etrafında yer alan müzeler ve kafeler ile nefes kesiyor. Bu arada Hofburg Sarayı’nın içinde yer alan Sisi müzesi turistlerin uğrak yeri. Halk arasındaki adıyla Sisi gerçek adıyla Elisabeth Bavyera Avusturya İmparatoru Franz Joseph’in karısı. Oldukça ilginç bir kişilik. 15 yaşında Franz Joseph ile evlenip Avusturya İmparatoriçesi ünvanını alan Elisabeth saraya taşınır taşınmaz kendisinin bu düzene ait olmadığını anlamış. Günlüğüne kendini bir kapanda hissettiğini yazan Elisabeth yaşamı boyunca imparatorluk kurallarını hiçe sayıp içinden geldiği gibi bir hayat sürmüş. Ne yazık ki 1898 yılında Cenevre’de kaldığı otelden çıkarken bir anarşist tarafından bıçaklanarak öldürülen Elisabeth ölümünden sonra çok daha popüler olmuş. Bugün neredeyse Avusturya ile özleşmiş olan Sisi’nin resimleri ve onun resimleri ile süslü hediyelik eşyalar Viyana’dan eli boş dönmek istemeyenlerin tercihi. Ben de kendime küpelerimi koymak için üzerinde Sisi’nin resminin olduğu bir kutu aldım.

Şüphesiz Viyana’da görülmesi gereken diğer önemli yapılar arasında daha çok barok tarzı mimarileri ile dikkat çeken kiliseler ve katedraller geliyor. Bunların içinde benim en beğendiğim Almanca adı Karlskirche olan Karl Kilisesi oldu.Ülkenin barok tarzındaki en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen Karl Kilisesinin heybetli bir görünümü var. Yapımına 1716 yılında vebaya yakalan hastaları iyileştirmesi ile saygı toplayan Aziz Charles Borromeo’ya ithafen başlanmış. Kilisenin elips şeklinde yeşil renkli büyük ve yüksek bir kubbesi var. Beni en çok etkileyen kilisenin içine kurulmuş olan asansör sistemi ile kubbenin tepesine kadar çıkılabilmesi oldu. Asansörden indikten sonra en tepeye merdivenle yürüyerek çıkıyorsunuz. Kubbeye doğru yaklaştıkça kubbenin duvarındaki resimleri ve figürleri o kadar yakından görüyorsunuz ki sanki elleseniz değecekmişsiniz gibi. Tepeye geldiğinizde ise harika bir Viyana panoraması sizi bekliyor. Biraz ürkütücü bir tırmanış ama hem kiliseyi tepeden görmek hem de Viyana görüntüsü buna değiyor. Karl Kilisesinin yanı sıra Steinhos Kilisesi, St Peter’s Kilisesi ve St Stephan’s Katedrali şehrin bir çırpıda akla gelen önemli kilise ve katedrallerinden sadece bir kaçı.

mavisehir-dergisi-inci-bijan3

Viyana ile özleşen bir diğer kültür kafe kültürü. Viyanalılar için kafede oturmak günlük hayatın vazgeçilmezi. Şehrin birbirinden şık, birbirinden zarif ve birbirinden artistik kafelerinde oturup müzik dinlemek, kitap okumak, sanattan, politikadan ve bilimden konuşmak Viyana’da yüzyıllardır süregelen bir gelenek. Yolculuk öncesi internetten görmek istediğim kafelerin listesini çıkardım. Zaman darlığından dolayı bazılarını göremesem de gördüklerim beni oldukça etkiledi. Size kesinlikle önerebileceğim kafeler arasında Mozart Café, Café Central, Café Sacher ve Café Sperl var. Bir de Viyana’ya gidip de illa ki yemeniz gerekenlar var. Bunlar arasında şinitzel, elmalı turta, sacher turta ve gulaş aklıma ilk gelenler.

Kısa bir şehir bilgisi vermek gerekirse Viyana’ da bir çok yer birbirine yürüme mesafesinde. Ama eğer yürümekten hoşlanmıyorsanız fiyatı yaklaşık 20 Euro olan Viyana kartını almanızı öneririm. Bu kart ile 3 gün boyunca bütün toplu taşıma araçları ücretsiz ve birçok müze ve tarihi esere girişte indirim var. Kartı havaalanı dahil bir çok yerden satın almanız mümkün. Bu arada Viyana’da neyi beğenmedin diye soracak olursanız cevabım hazır. Restoranlarda, kafelerde ve benzer kapalı mekanlarda sigara içilebiliyor olmasını ben Viyana’ya yakıştıramadım. Gerçi sigara içilen ve içilmeyen yer olarak ayırmışlar ama ben artık New York’da sigarasız bir hayata alıştığım için Viyana’nın bu görüntüsü açıkçası beni hayal kırıklığına uğrattı.

Viyana ile ilgili daha yazılacak çok sey olsa da şimdilik bu kadarlık diyelim; diyelim ki biraz da çektiğim resimlere yer verelim. Gelen baharla birlikte içinizde renkli kelebeklerin uçuşup dans etmesi dileğiyle bir dahaki sefere buluşmak üzere diyorum.

mavisehir-dergisi-inci-bijan4

mavisehir-dergisi-inci-bijan5

mavisehir-dergisi-inci-bijan6

mavisehir-dergisi-inci-bijan7

mavisehir-dergisi-inci-bijan8

mavisehir-dergisi-inci-bijan9

mavisehir-dergisi-inci-bijan10

mavisehir-dergisi-inci-bijan11

mavisehir-dergisi-inci-bijan12

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz