Amerika’da Mayıs ayının son Pazartesi resmi tatil. Durum böyle olunca içime ister istemez şeytan girdi. Bir gün de işten koparsam yapar dört gün, “al sana güzel bir kaçamak işte” diye düşündüm. Listemde görmek istediğim çok yer var. Ama benimle beraber Türkiye’den gelen misafirlerim de yanımda olacak. Onları da düşünmek lazım. Hem değişik, hem eğlenceli, hem de gitmesi kolay vize sorunu olmayan bir yer olsun diye seçenekleri koydum masaya. Aslında çok da düşünmedim doğrusu. Galiba ben cevabı zaten biliyordum. Rotamız Porto Riko’ydu.
Porto Riko A.B.D.’ ye bağlı özerk bir bölge. Yani Amerikan vizeniz varsa rahatlıkla gidiyorsunuz Porto Riko’ya. Üstelik Amerika’nın birçok şehrinden sık sık uçak var. Amerika’ya bağlı ama havası, suyu, tadı, tuzu pek Amerika gibi değil. İçten, sıcak, sevimli bir Latin adasına gelmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Hava hep sıcak. Yılın her ayı denize girilebiliyor. Bazen pat diye yağmur yağmıyor değil aniden ama öyle bildiğimiz sağanak yağmur cinsinden değil bu. Karayip yağmuru. İnceden atıştırıyor, atıştırırken bir taraftan da güneş parlıyor ve siz şemsiyenizi açana kadar yağmur diniyor.
Porto Riko Karayipler Denizi’nin kuzeydoğusunda yer alıyor. Halk arasında daha çok İspanyolca konuşuluyor ama tabii İngilizce de oldukça yaygın. Tarihi oldukça eskilere dayanıyor. Kısaca özetlemek gerekirse 1493 yılında Christopher Colombus’un adaya gelişinden kısa bir süre sonra ada İspanyol kolonisi olarak İspanya’nın önemli bir dış karargahı haline gelmiş. Yüzyıllar boyunca değişik devletler adayı ele geçirmek istese de ada İspanya ile Amerika arasındaki savaş yıllarına kadar İspanya’nın elinde kalıp 1898 yılında iki ülke arasında imzalanan Paris Antlaşması sonucu Amerika’nın eline geçmiş. Porto Riko dış işlerinde Amerika’ya bağlı ama iç işlerinde bağımsız. Adada para birimi Amerikan Doları. Başkenti San Juan. San Juan adanın kuzey kesiminde sahil kenarında yer alan oldukça sevimli bir şehir. Eski ve yeni San Juan olmak üzere ikiye ayrılmış. Yeni San Juan modern binaların olduğu bir şehir görünümünde. Buna karşılık eski San Juan renkli binaları, dar sokakları ve kafeleri ile daha çok bir Akdeniz şehri havası veriyor insana. San Juan’ın geçmişi oldukça eski. Şehirde denize bakan geniş bir kale var. San Juan’ı denizden gelecek saldırılara karşı koruma amacıyla 1540 yılında yapımına başlanan bu kalenin içinde zindanlar, gizli geçitler ve gözetleme kuleleri mevcut. Eski San Juan’ın mimarisi farklı, Avrupai tarzda. İspanyol tarzı mimarinin etkin olduğu binalar yaklaşık 500 yıl öncesinden kalma ama hepsi de rengarenk boyanmış. Taşlı dar sokaklarda yürürken sağlı sollu yer alan bu renk cümbüşü binaların arasında kaybolmak, resim çekmek, tarihi koklamak oldukça keyifli. Eski San Juan’da sadece binalar değil hayat da çok renkli. Meydanlar, sahil kenarı, liman ve sokaklar günün her saati hareketli, cıvıl cıvıl. Kaldırımlarda yer alan sergiler, sokak sanatçıları, yerel yiyeceklerin satıldığı tezgahlar, dans grupları, müzik toplulukları oldukça keyifli saatler geçirmenizi sağlıyor. Bu arada gece hayatını sevenler için San Juan oldukça cazip. Birbirinden hareketli salsa kulüplerinde sabahın erken ışıklarına kadar dans edip kendinizi Karayip ruhuna bırakabilirsiniz. Yeni tatlar denemeyi çok seven biri olarak gittiğim yerin mutfağına değinmeden edemiyorum. Porto Riko mutfağı İspanyol, Meksika ve Afrika mutfağından esintiler almış. Muza çok benzemesine rağmen kıvamı muza göre çok daha sert ve tadı daha acı olan ‘plantain’ meyvesi Porto Riko mutfağında çok yaygın. Genellikle kızartma ya da püre şeklinde kullanılıyor yemeklerde. Porto Riko mutfağının akla bir çırpıda gelen yemekleri arasında mofongo, tostones, empanadas, siyah fasulyeli pilav, kızartma etler ve değişik çorba çeşitleri sayılabilir.
Porto Riko’ da ana ada dışında küçük adalar da var. Bunların arasında Culebra, Vieques ve Mona öne çıkanlar arasında. Deniz adaların hepsinde muhteşem. Su sporları oldukça yaygın. Özellikle Culebra’da bulunan Flamenco plajı dünyaca ünlü. Culebra’ ya gitmek için Fajardo bölgesinden kalkan feribotlara binilebiliyor ama biraz zaman alıyor. O yüzden daha çok aşağı yukarı on kişi alabilen yerel uçaklarla gidiliyor adaya. Ben de hayatımda bu kadar küçük bir uçağa ilk defa Porto Riko’da bindim. Kalbim biraz hızlı atmadı değil ama çok zevk aldığım bir deneyim oldu. Flamenco plajına hiç el değmemiş. Yerel tatları bulabileceğiniz kiosklar dışında restoran yok etrafta. Balık avlamak yasak ama dalış yapıp resim çekebilirsiniz. Yolunuz Porto Riko’ya düşerse bu uçaklara binip Culebra’ya gitmenizi öneririm.
Porto Riko’nun diğer öne çıkanları arasında yağmur ormanları var. El Yunque yağmur ormanı A.B.D’.deki tek tropikal yağmur ormanı. Bizim gitme şansımız ne yazık ki olmadı ama edindiğim bilgilere göre ormanda 400 den fazla bitki çeşidi bulunuyormuş. Bunun yanı sıra şelaleleri, nehirleri, piknik alanları ve doğa sporlarına uygun yapısı ile El Yunque yağmur ormanları Porto Riko’da görülmesi gerekenler listesinde.
Porto Riko’dan bahsedip de iguanalarını atlamak hem iguanalara hem de ada hakkında bilgi edinmek isteyenlere çok haksızlık olur. Gittiğimiz adada her yerde karşımıza çıkan irili ufaklı bu şirin yaratıklar insanlarla çok barışık olmalarına karşın fotoğraf çekmek için yaklaştığınızda kaçıyorlar. O yüzden sevgi ve ilginizi biraz uzaktan göstermeniz gerekiyor.
Adada kalabileceğiniz değişik bölgeler var. Çok olmasa da aralarında mesafeler var. Genelde otellerin San Juan’a servisleri var. Ama tabii daha pratik olması açısından araba kiralamakta fayda var. Biz öyle yaptık, çok da rahat oldu. Benim Porto Riko ile ilgili aklıma bir anda gelenler bunlar. Amerikan vizesi ile kolayca gidebileceğiniz değişik bir yer, farklı bir kültür ararsanız Porto Riko aklınızda bulunsun. Hiç şüphesiz gezdiğinize, gördüğünüze, keşfettiğinize değecek bir seyahat olacak. Sağlıklı ve mutlu yazlar dileğiyle…