Covid pandemisi, ekonomik kriz derken son yıllarda ruh halimizdeki değişimlerin başa çıkılması zor noktalara gelmesi, bir çoğumuz için kaçınılmaz oldu. Eski zamanlarda ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanları sadece, tıbbın akıl hastalıkları ile ilgilenen hekimleri olarak görülürken, artık bu alanın; yaşanılan zorluklarla başetmekte güçlük çektiğimiz zamanlarda başvurabileceğimiz bir şifa arama alanı olarak görülmesi gündemde. Modern tıbbın, ruhsal zorlanmaları, mutlaka bir hastalık kategorisinde değerlendirmek zorunda kalışına karşı gelen, çok daha geniş bir perspektifte ele alınması ve yine geniş bir perspektifle tedavi yaklaşımları sunan bir hekimle tanışıyoruz. Dr. Sevgin Karacaoğlu, bu bakış açısına nasıl ulaştığını, hemen hepimizin, yaşamımızın bir döneminde karşılaştığımız zorlanmaların altında yatan biyolojik ve psikolojik süreçleri anlattığı kitabı “Kendini anlama yolculuğu” nu anlatırken, diğer yandan güncel terapi yaklaşımlarından ve son dönemlerin popüler psikoloji konularından aile diziminden söz ediyor.
E-posta: sevgineksioglu@yahoo.com
Instagram: dr.sevgineksioglukaracaoglu
Sevgin Hanım sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Öncelikle tipik bir İzmir hayranıyım. İzmir Tire’de doğup büyüdüm. Ege Üni. Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlık eğitimini İstanbul’da Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tamamladım. Ardından Şanlıurfa’da iki yılı aşkın süreyle görev yaptıktan sonra İzmir’e döndüm. Çeşitli tıp merkezi ve hastanelerde görev yaptıktan sonra, yine İzmir Ataşehir’de, kendi kliniğimde hizmet vermeye başladım. Olup bitenin arkasındakini anlamayla ilgili ciddi bir tutkum ve yardım etmeye yönelimim var. Belki de bu yüzden mesleğime aşığım.
Korona virüs salgını sonrası hastalık bulaş korkusu hepimizi az veya çok etkiledi. Pandemi sonrası ruhsal hastalıklarla başvurular gerçekten arttı mı?
Böyle bir soruya cevap verirken, bilimsel açıdan, ruhsal hastalık sınıflandırmasındaki her tanı kategorisi için tek tek bakmak çok daha objektif olabilir ancak bir o kadar ayrıntılı olacaktır. Özetle depresyon ve kaygı bozuklukları açısından söylemek gerekirse, 2020 yılında yapılan bir çalışma bu grup ruhsal sorunların önceki yıla göre, dörtte bir oranında arttığına işaret ediyor. Bir başka vurgulanması gereken konu da, Covid hastalık sıklığının azalması, koruma önlemlerinin geriye çekilmesine karşın devam eden yoğun hastalık kaygısı.
Araştırmacılar bu durumu, Covid-19 anksiyete sendromu olarak tanımlamaya başladılar. Bu durum için, bulaş korkusu nedeniyle evden çıkamama, yüksek riskli bir duruma maruz kalmış olmamasına rağmen kendinde belirti olup olmadığını sık sık kontrol etme ve sosyal ortamlardan sürekli bir kaçınma halinden söz ediliyor.
Son yıllarda ruh sağlığı ve kişisel gelişim alanlarının çok daha merak edilir olduğunu görüyoruz bunda pandeminin payı da büyüktür herhalde, siz ne dersiniz?
Kesinlikle etkili olduğuna inanıyorum. Eve kapanma süreci, sosyal izolasyonla hepimizi önemli bir destek sisteminden mahrum bıraktı. Diğer taraftan bu durum kendi iç dünyamıza bakış fırsatı sundu. Hemen hepimiz bir biçimde duygu ve düşünüş biçimimizi gözden geçirmek durumunda kaldık. Bu da psikolojiye olan merakı arttırdı diye düşünüyorum. Olayları algılayış biçimimiz ve bu doğrultudaki tavır ve davranış örüntülerimizi gözden geçirmek için iyi bir fırsattı bu.
Kitabınız, “Kendini anlama yolculuğu” nun yazılma hikayesi bu şekilde ortaya çıktı diyebilir miyiz?
Hem öyle hem değil. Aslında kitap yazma fikrinin doğuşu, psikiyatri hekimliğiyle ilgili yaygın algılanışı farketmemle başladı diyebilirim. Son yıllarda Türkiye’de de ön plana çıkan, uzun yıllardır dünyanın bir çok yerinde ruh sağlığı alanında tartışılan konular arasında ruhsal tanı kategorizasyonları, tanısal damgalamalar ve psikiyatri hekimliğinde ilaç uygulamaları. Klasik tıp uygulamalarının tartışmasız ve katılıkla savunmaya çalıştığı biyolojik temele dayanan ve mecburi bir yol olarak sunduğu ilaç uygulamalarının hangi noktada gerekli hangi noktalarda esneklik sağlanıp alternatif çözümlere yönelebilinen durumlar olduğundan söz edilmesinin önemli olduğunu düşüncesiydi ana fikir. Bu konunun, bilimsel temeli akademik çalışmalarla desteklenen, aynı zamanda kişileri terapiye yönelten, sık karşılaşılan sorunlardan söz ettiğim bir çalışma yapmak istedim. Kendini anlama yolculuğu, son derece geniş perspektifli bir isim. Açıkçası kitap tamamlandıktan sonra bu geniş çerçeveyi tamamlayamayacak olması beni şüpheye düşürmüştü. Ama şu an özetle söyleyebileceğim, böyle bir anlama arayışında olup, bilimsel yönden cevaplar bulmak isteyenlere keyifli bir okuma sunabileceği…
Ruh sağlığında ilaç tedavilerine alternatif olabilecek yöntemler derken, psikoterapilerden mi söz ediyorsunuz?
Psikoterapiler bizim için, alternatiften ziyade her anlamda tamamlayıcı bir unsur. Bir nevi olmazsa olmaz. Bu konuyla ilgili az da olsa bilgi veya deneyim sahibi herkes şunu kolaylıkla söyleyebilir; “İlaç tedavisi belli bir süre çözüm sunar.” Aslında burda kastedilen tedavi tamamlandıktan sonra, kısa veya uzun vadede aynı belirtilerin geri gelebildiğidir. Tam da bu nokta, psikoterapilerin kesin bir tamamlayıcı unsur olduğunu düşündürmeli. Ama yine burda dikkat edilmesi gereken hemen her durumda tek başına ilaç tedavilerinin çözüm olamayacağı gibi hemen her durumda tek başına psikoterapiyle çözüme ulaşılamayabileceğidir. Bu açıdan, elimizdeki önemli bir güç, gelenksel ve tamamlayıcı tıp uygulama alanı içerisinde değerlendirilen yöntemler.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları hangi yönden bilinen tıbbi yöntemlerden farklı?
Bu grupta kabul edilen çok çeşitli uygulama alanları var. En çok bilinenleri akupunktur, chiropraktik, fonksiyonel tıp ve homeopati. Ortak anlamda bu grubun zihin ve beden bütünlüğünü ön planda tutan bir tedavi anlayışında olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ortak ve ayrılan bir çok alanı olsa da benim eğitimim ve deneyimim homeopatiyle ilgili. Dolayısıyla homeopati açısından söyleyebileceğim, öncelikle “Hastalık yoktur hasta vardır” kavramını tam anlamıyla gerçek kılan bir yöntem olması. Bu yönüyle tanı koyma kaygısıyla, belirtiler bütününü arama çabası yerine, kişinin gerçek anlamda ne hissettiği, nasıl hissettiği, neyle ilgili hissettiği ve neden sonra hissettiği ile ilgili son derece “o kişiye özel” bakışı zorunlu kılıyor olması. Bu uygulamada kullanılan tedavi araçları ise, bitkiler, mineraller gibi yer yüzünde zaten bulunan ürünler.
Sormak istediğimiz bir diğer konu da , “Zeytin Ağacı” dizisi… Bu dizide yaşananlar kurgu mu, gerçek mi konusu gündemde. Sizin bu konuda söyleyeceklerinizi merak ediyoruz.
Aile dizimi/konstelasyonu, etkinliği iyi bilinen bir psikoterapi tekniği. Bu alanda Türkiye’de uzun yıllardır çalışan çok değerli hocalarımız var. Popüler bir dizinin etkisiyle, izleyicilerin böyle bir yardım arayışına girmelerini anlayabiliyorum. Diğer yandan bireysel danışmanlık almaya karar verme noktasına ulaşılması bile, bana göre pek çok insan için hala aşılması gereken bir tabu. Kişi kendisiyle ilgili rahatsızlık, merak veya anlam arayışındaysa ilk seçeneğin, bireysel yardım alma hali olması bana göre daha konforlu bir seçenek ve bu ilk adım atılabilmeli. Bu özellikle, daha önce ruhsal yönden yardım arayışında olmayıp, bir film veya dizi izleyerek bu konularla teması başlayan kişiler için önemli. Aile dizimi veya konstelasyon çalışmalarında, eğer çalışmayı bireysel olarak almıyorsanız, hikayenizin, kolaylaştırıcı dışında, alanda temsilci olabilecek bir çok kişiyle de paylaşabiliyor olmanızın zorluğu ile de karşı karşıyasınız.
İkinci bir konu da, yine filmlerde, belki de kurgularının izleyiciye çekici gelmesi kaygısıyla abartılı halde sunulması. Bunu, tekniğin fayda görülebilir tarafı açısından değil de beklentiler açısında söylüyorum. Çünkü beklenti, aslında sizin bir sorununuz olmadığı, tamamen elinizde olmayan biçimde epigenetik aktarımın bir sonucu olarak duyuş ve hissediişinizle ilgili sıkıntılarınızın olduğu yanılgısını doğurabiliyor ki bu her zaman ve her koşulda böyle değil.
Diğer taraftan tekniğin etkinliği açısından söyleyebileceğim şey, çok net olarak işlerliği. Bu alanda değerli hocalarımızla temas imkanı bulduğum gruplarla çalışmalarımız devam ediyor. Yakın bir zamanda kliniğimizde de grup çalışmalarına başlıyor olacağız.
Son olarak sizin bireysel psikoterapi uygulamalarınızda etkin olarak kullandığınız yöntemler neler?
Bu oldukça ayrıntılı cevap verebileceğim bir soru ama şöyle özetleyebilirim. Buraya kadar konuştuğumuz şeylerin de bir özeti şudur; kişiyi anlamak esas olandır. Sorunun ne olduğunu anlamaya yönelik yeterince veriye sahip olduğunuz noktada, bozulmuş veya düzensiz çalışmaya başlamış bir sistemin yeniden dengeye ulaşmasına yönelik yeterli çeşitlilikte aracınız olduğunda çözüme gidişinizi belirlersiniz. Bunu sağlamaya yönelik tek bir araç yeterli olamaz. Bu doğrultuda benim en sık kullandığım yöntemler arasında hipnoz-HYT yer alıyor. Bu teknik daha yaygın olarak bilinen, EMDR nin geliştirilmiş bir versiyonu olarak düşünülebilir. Mindfulness, ACT, BDT, Gestalt terapi gibi farklı tekniklerin yeri ve zamanında kullanımıyla ilerlenen eklektik yönelimi kullandığımı söylemem herhalde daha doğru olacaktır. Ek olarak, biorezonans sitemleriyle ilgili çalışmalar yapıyorum. Bu alanda, SCIO terapi uygulamaları ile son derece iyi sonuçlar alabildiğimizi belirtmek isterim.
Instagram: dr.sevgineksioglukaracaoglu