Ömür Gedik’i çok seviyorum dememle Murat ağabey “hemen arayayım mı?” demişti. O gün orada durdurdum ve arama dedim. Uygun bir zamanda haberleşmek için, o zaman geldi çattı. Murat ağabeyim Ömür Hanım’la konuştu, daha sonra da ben konuştum, kabul etti. Gün için haberleşiyordum artık. Sırf genç bir gazeteci olduğum için kabul ettiğini gençlere dayanamadığını öğrendim bu arada. Şöyle bir düşündüm de geldiğim noktaya inanamadım. Kocaman bir gazeteciyle röportaj yapıyordum. Kaç kişiye nasip olurdu ki bu? Şanslıydım herhalde! Bunun için önce Murat Aziret’e sonra da Ömür Gedik’e çok teşekkür ediyor şükranlarımı bildiriyorum. Bütün sorularımı içtenlikle yanıtladı uzun uzun hem de. Röportaj olduğuna bakmayın siz çok güzel sohbet ettik biz! Hani derler ya her insan diğerinden bir şey öğrenir diye. Cidden de doğruymuş! Ben Ömür Hanım’dan bir şey değil, bir şey’ler öğrendim! O her şeyi seviyor, insanları, doğayı, hayvanları, kısacası doğanın içinde barındırdığı her şeyi. Bu yüzden de asla “hayvanları seviyorsun insanları sevmiyorsun” eleştirisini kabul etmiyor!
Bu sefer soruları biz sorduk, o cevapladı. Keyifle okumanız dileğiyle… Röportaj: İsmail Gökgez
Gazeteciliğe nasıl başladınız?
Aslında Boğaziçi İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Sonrasında master yapmak istiyordum, ama o dönem master mı yapayım çalışmaya mı başlayayım git gel arasındaydım. Kıyafet zorunluluğu olmayan, rahat çalışabileceğim, kafama göre bir işte çalışmam gerektiğini düşündüm. Daha çok okulda müzik yapıyordum, rock korosundaydım. Müzik arada devam edecekti yanında da ne yapabilirim derken aslında tesadüf oldu. Bizim üst kattaki Baki Aydar Hürriyet’te çalışıyordu. Seni oraya götüreyim dedi. Sonrasında Sabah Gazetesi’nde rahmetli Ercan Arıklı ki bir sürü önemli gazeteciyi ilk işe alan insandır. Onun sayesinde dergiciliğe başladım aslında ama İngiliz Dili ve Edebiyatı okumuş olmamdan dolayı daha çok çevirilerle başladım. Yabancı dilimi çok ağırlıklı kullandım. Sabah dergi grubunda 4-5 ay çalıştım. Sonra evlenince Hürriyet’e geçtim. Magazin ekinin yanında Show Dergi vardı, orada araştırma haberleri yaptım. Aslında sokaktan başladım, muhabir olarak ki bence herkesin işin mutfağından başlaması gerekiyor.
Korkuyor musunuz röportaj yapmadığınız isim kalmadı diye?
Yeni yeni işler yapıyorlar, birkaç defa röportaj yaptığım insanlar oluyor, yeniliyorum. Yeni bir sinema filmiyle geliyor sinema filmini anlatıyor, ülkede başka bir olay oluyor onun hakkında konuşuyoruz.
Kısaca, Türkiye’de gazeteciliğin geldiği nokta hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Spor yazanlar var, siyaset yazanlar var, bizim gibi daha çok popüler kültür yazanlar var, iyi gazeteciler var ama şöyle söyleyeyim sana; ben şu dönemde iyi ki siyaset ve ekonomi yazmıyorum, iyi ki popüler kültür ve kültür-sanat yazıyorum.
Sizce gazeteci olmak için hangi vasıflara sahip olmak gerekir?
Meraklı olman lazım, sürekli soru soran iyi bir araştırmacı olman gerek.
Neden erkek gazeteciler kadınlardan daha fazla? Türkiye’de neden erkekler daha önde?
Çünkü ataerkil toplumda yaşıyoruz, kadınların büyük bir kısmı ev hanımı olarak hayatını sürdürüyor. Zaten iş hayatındaki kadınların sayısı erkeklerden çok daha az, bu da basına yansıyor. Buna rağmen basın bence kadınların en fazla olduğu iş kollarından birisi.
Röportaj yaparken hiç sevmediğiniz bir insan oldu mu? İsim olarak sormuyorum.
Yok sevmediğim değil de röportaj sorularına karşı taraf evet-hayır şeklinde cevap veriyorsa o röportajlar çok zor geçiyor. Çünkü uzun bir soru soruyorsun karşısında bir cümleyle cevap alıyorsun. Röportaj tenis maçı gibidir. Karşılıklı şekilde attığın topun sana geri gelmesi lazım. Bazen geri gelmiyor o toplar zor oluyor.
Gelecek nesil hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gençlerden çok umutluyum. Ama bir kısmından. Bir kısmı gerçekten kaybolmuş durumda. Teknolojide de kaybolmuş, hayatın içinde de kaybolmuş olduklarını düşünüyorum. Ama bazıları gerçekten çalışıyorlar. Araştırıyorlar. Duyarlılar. Senin gibiler. İyi insanlar. Yüzleri gülüyor. Bu ülkede bile hala yüzleri gülüyorsa, geleceğe umutla bakmak lazım. Yani Atatürk’ün de dediği gibi gençlik çok önemli.
Bu teknolojik aletlerin yaygın kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben mutsuzum aslında. Ben de kullanıyorum. 24 saat elimde. Elimin bir uzantısı gibi. Şöyle söyleyeyim insan ilişkilerini çok etkiliyor. 7-8 kişi arkadaşlar toplanıyoruz hepimizin elinde telefon, inanamıyorum. Burada başka bir dünyanın içine giriyoruz. Canlı insan ilişkileri kopma noktasına gelmiş durumda.
Peki kızınız nasıl ne derece kullanıyor? Uyarıyor musunuz? Yoksa o mu sizi uyarıyor?
O aşırı değil. Dengelemeyi başarmış gençlerden bir tanesi. Tabiî ki kullanıyor bunun avantajları saymakla bitmez. Ama insan ilişkilerini de dengeleyebilen, telefonunun ya da bilgisayarının içine hapsolmuş bir insan değil.
Hayat felsefeniz nedir?
Benim hayat felsefem iyi bir insan olmak. Her şartta iyiliği yaşatmak.
Hiç kötülük yapmadınız mı?
Bilerek herhalde yapmadım, bilmeden birilerini muhakkak kırmışımdır, üzmüşümdür. Böyle bilerek canını acıtayım, kötülük yapayım diyerek kimseye bir şey yaptığımı hatırlamıyorum.
Haçiko’yu kurmaya nasıl karar verdiniz, çok kısa alabilir miyiz?
Haytap’la çok çalışıyordum. Benim kendi istediklerimi yapabileceğim, kendi istediğim insanlarla çalışabileceğim ve gazete gücümü-gazete gerçekten çok önemli bir güç-özellikle de havyan hakları konusunda yazılarımda kullanabileceğim kendi derneğim olsun istedim ve böylece 2010 yılında Haçiko kuruldu.
Hayvan sevginiz nereden geliyor?
Çocukluğumdan geliyor, çocukken Erenköy’de bahçeli bir evde oturuyorduk. Büyük apartmanların hiçbirisi yoktu. Biz toprakta misket oynayarak, dokuztaş, futbol oynayarak çocukluk geçirdik. Çok şanslıymışım, keşke şimdi de öyle olsa şu an maalesef özellikle şehirdeki çocuklar çocukluklarını yaşayamıyorlar. Biz tabii ki hayvanlarla da iç içeydik, kediler, köpekler, kuşlar… Ben çocukken küçük kurbağa yavrularını kuruyan göletlerden toplayıp, sulak yerlere elimle taşırdım. Hatta siğil yapar derlerdi, özellikle annem uyarırdı aman kurbağalara elleme diye. Öyle olduğu halde ölmesinler diye alır taşırdım, yani o sevgi içten gelen bir şey. Biraz dedemden de geliyor herhalde, dedem de Fareli Köyün Kavalcısı gibi bütün mahallenin kedilerini peşinde toplayıp beslermiş. Evi hep kedi kaynarmış, ailenin de çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Çocukken çok hayvan besledim, kedim, köpeğim, civcivlerim tavuklarım..
Bu konuda eleştiri alıyor musunuz?
Şu en sinir olduğum eleştiri; hayvanları seviyorsun insanları sevmiyorsun. Böyle bir şey olamaz, sevgi denen şey nefes alan her şey demek. Ben ağacı da çok seviyorum, yeri geliyor hakikaten gidip bir ağaca da sarılıyorum. O da bir canlı, bir ağaç kesildiğinde de çok sinirleniyorum. Ama diğer canlılara eziyet eden insanları sevmiyorum.
Aranjörleriniz şarkılarınızı hazırlarken siz de ilgileniyorsunuz değil mi? Neler yapıyorsunuz o süreçte?
Ben en başından beri çok iyi aranjörlerle çalıştım. Ozan Doğulu, Ozan Çolakoğlu, Sadun Ersönmez, İmran Cengiz, Seçkin Özer, İskender Paydaş… Onlar işinin erbabı olunca karışmayı çok doğru bulmuyorum. Bu onların işi diye düşünüyorum. Aranjörlerin işine kendi açımdan çok karıştığımı söyleyemem. Sesimle ilgili düzeltmek istediğim şeyler varsa onlara yoğunlaşıyorum.
Peki şu durum olmuyor mu? Sizin çok beğendiğiniz bir şarkıyı diğerleri beğenmediği zaman ne yapıyorsunuz?
Bir tane şarkıda öyle oldu, onu söylemedim, hala aklım o şarkıda belki bir gün söylerim.
Al Bano’yla düet yapmıştınız. “Neden Yoksun” Ama müzik kanallarında yayınlanmadı. Nedenini de şöyle açıklamıştınız; Türkçe’ye uygun değilmiş! Yayınlanmadığı için ben çok üzülmüştüm. Herkes de bilmez
o şarkıyı.
Türkçesini beğenmediler, yani adam İtalyan zaten, bence çok da güzel bir Türkçe’yle söyledi. Ben de çok üzülmüştüm, hatta şöyle dediler “Al Bano olmasın sen söyle çalalım şarkıyı.” Şarkı çok güzel, Albano’nun kendi şarkısı Romino Power’la birlikte söylediği, Türkçe sözlerini Nazan Öncel yazdı. Türkçe’nin önemsenmesini istediğimiz, hükmetmesini istediğimiz bir dünyada bir İtalyanın, üstelik dünyaca ünlü bir İtalyanın Türkçe söylemesi çok önemliydi bence, el üstünde tutulması gerekiyordu.
Şarkıcılıkta istediğiniz amaçlara ulaştınız mı?
Hayır ulaşmadım.
Ne peki amacınız?
Biraz daha rock soundlu şarkılar söylemek istiyorum, pop yapmak istemiyorum.
Niye pop yapmak istemiyorsunuz?
Rock müziği çok seviyorum, lise yıllarında da rock yaptım zaten, en azından pop-rock olabilecek şarkılar yapabilirim. O tür şarkıları daha yakın buluyorum kendime, rock müziğin sözlerindeki felsefeseyi daha çok seviyorum.
Ömür Gedik birçok vasfa sahip. Gazeteci, sanatçı, yazar ve sinema eleştirmeni. Özel hayatında nasıl birisi, nasıl bir anne? Mesela kızınızla ilişkiniz nasıl?
Kızımla ilişkim şu anda iki arkadaş gibi. Birçok konuda benden daha olgun, ondan akıl aldığım bayağı konu var. Genç anne olmanın verdiği şansla arkadaş gibiyiz, bu çok mutlu edici bir durum benim açımdan.
Benden daha olgun derken söylemek istediğiniz nedir?
Mantıklı, ben biraz daha uçarıyımdır. Ekonomi okuduğu için daha mantıklı bir çocuk. O açıdan birbirimizi iyi dengeliyoruz, ben işin eğlenceli tarafındayım o biraz daha ciddi ve mantıklı tarafında. Çok güzel bir şey, iyi ki anne olmuşum. En önemlisi benim gibi hayvanları seven iyilik yapmaktan mutlu olan bir kızın annesi olmaktan, gurur duyuyorum.
Tabii bu da sizin sayenizde…
Evet ama babası da gerçekten çok iyi bir insan, ailenin çok önemli olduğunu düşünüyorum, ilk eğitim ailede başlıyor sonuçta. O ailedeki sevgi dolu ortam korunduğu zaman insanların iyi olacaklarını düşünüyorum. Herkes öyle olsa zaten bugün ilk başta konuştuğumuz sorunların hiçbirisi olmazdı.
Hayatta insanların içinde kalan şeyler olur ya, şunu da yapsaydım bunu da yapsaydım dediğiniz şeyler oldu mu?
İçimde kalan hiçbir şey olmadı. Son zamanlarda dizi teklifleri geliyor mesela. Ama oyunculuk yapmak istemiyorum.
Düşmanlarınız vardır her insanın olduğu gibi, düşmanlarınız sizi güçlü mü kılar demoralize mi eder?
Düşmanlarla hiç ilgilenmiyorum ben, kim düşmanım onu bile bilmiyorum. Önüme taş koymaya çalışanlar olmuştur muhakkak, olamaya da devam edecektir. Emin ol senin de olacaktır, bildiğin yolda ilerlemek en doğrusu. Çalışmak çok önemli, hakikaten röportaj yapmadığım insan kalmadı. Yurt dışından da birçok aktörle bir araya geldim, hep şunu gördüm, ortak tek bir şey var söyledikleri; çok çalışmak. Bir şey olan insanlar, bir yerde gördüklerimiz, iyi işler yapanlar hep çok çalışanlardır. Ben de çok çalışırım, benim her zaman söylediğim cümle “başarının anahtarı çalışmak.”
Birçok sıfata sahipsiniz diye söylemiştim. Gazeteci, yazar, söz yazarı sanatçı. Siz en çok hangisisiniz?
Hayvan hakları savunucusu.
Sporla aranız nasıl? Farklı ilginç sporlara ilginiz var mı? Mesela Bungee Jumping.
Yok onlar değil ama salon sporlarından da hoşlanmıyorum. Çok sıkılıyorum. O yüzden daha böyle oyun gibi gelen sporlar dikkatimi çekiyor. Mesela tenis oynamayı seviyorum, kayak yapmayı seviyorum, yüzmeyi çok seviyorum. Yani spor salonuna gidip aletlerle falan çalışmak çok sıkıcı geliyor.
Karşınızda genç bir gazeteci var. Bana neler önerirsiniz?
Sahada öğrenmen lazım, işin mutfağı çok önemli, sokağa git. Sokaktaki taksiciden bile bir şey öğrenebiliyorsun. Ufak ufak kendince makaleler de yazmaya başla bence ve yolunu çiz. Ne yazmak istiyorsun biraz o taraflara yönel ve bol bol oku, araştırma yap. Kendini besleyecek her şeyi yap. Bol bol film izle ve iyi filmleri izle, iyi konserlere git, yapılan röportajları oku, okumak çok önemli.