İlk albümünü piyasaya sunduğu günden bugüne başarılı projeleriyle adından sıkça söz ettiren sanatçı Gökhan Türkmen, 1983’te İstanbul’da doğdu. 1997 yılında gitarla tanıştı. 2000 yılından itibaren çeşitli mekânlarlarda solistlik yaptı.
2008 yılında çıkan “Büyük İnsan” albümüyle müzik piyasasına ismini altın harflerle yazdırdı. Gökhan Türkmen yeni projelerini ve kendisi hakkında merak edilenleri İsmail Gökgez’e anlattı.
Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok mutluyum. Bir üniversite öğrencisinin varolma çabasına neden destek veriyorsunuz?
Bir yerden başlamak gerekiyor. Birilerinin desteğini alman lazım. Kimse tek başına bir şeyler yapamıyor. Benim de ilk başlarda birilerinin yardımına ihtiyacım vardı ki desteği doğru veren kişilerle olmaya çalıştım. Destek vardır sadece o kişiyi düşünerek olur, destek vardır kendisini de işin içine katarak çıkarı için yardımcı olmaya çalışır. Önemli olan karşındakine tamamen yüzde yüz destek olmaya çalışmak… Öğrenci olmak zaten zor. Bir şeyler yapmaya çalışmak bir öğrenci için gerçekten kolay değil. O yüzden ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum sadece öğrencilere karşı değil, desteğe ihtiyacı olan tüm genç arkadaşlarımıza.
2003 yılında İşler Güçler dizisinin final bölümünde yer aldınız. Oyunculuğa bakış açınızı öğrenebilir miyim?
Dizilerde pek oyunculuk düşünmüyorum açıkçası. Çünkü şartlar çok zor. İnternette olan şeylere sıcağım ama televizyona pek sıcak bakamıyorum. Sinema oyunculuğuna her zaman sıcak bakıyorum. Onun için de elimden geleni yaparım.
Peki teklifler geliyor mu?
Geliyor, bazı senaryoları inceliyorum. Senaryolar güzel oluyor ama cast… Çalışılan ekip de önemli bu işte. Bir de ben oyuncu olmadığım için öğrenmeye aç bir yapım var. Öğrenmem gereken durumlar olduğundan ekibin güzel olması lazım ki motive olayım.
“Sesi Çok Güzel” yarışmasında jüri oldunuz. Nasıl bir deneyimdi?
Güzeldi. Çok sürmedi zaten. 6 bölüm sürdü. Keyifliydi. Sertab Erener’le Sibel Can’la çalışmak özeldi.
Teklif yok mu?
Vodafone Freezone’un yaptığı Son Ses diye bir yarışma var. Orada Simge ile beraber jüriyim. Bu internetten ilerleyen bir iş. Keyifli gidiyor. Yarı final yapacağız. Ondan sonra final olacak. Benim oradaki amacım sana nasıl böyle bir şey için destek oluyorsam orada da genç arkadaşlara tecrübelerimi aktarıyor olmak, benim için önemli bir şey.
14 yaşında gitar çalmaya başlıyorsunuz, müzik merakınız nereden geliyor?
Aslında müzik merakım yoktu, resim yapıyordum. Arkadaşım gitar çalmaya başlayınca onun üzerine ben de çalmaya başladım. Gitar çalmak, bana çok keyifli geldi. 1 sene sonra şarkılar yapmaya başlayınca hayatımı müzikle kazanacağımı anlamıştım.
Evde 3 kadınla nasıl baş ediyorsunuz?
Şu an gayet rahat. Bundan 15-20 sene sonra nasıl olur bilmiyorum. Hiç sıkıntı yok. Çok mutluyum.
Neden sizin hiç polemiğiniz yok? Bunun sebebi sizin duruşunuz mudur?
Benim öyle bir yapım yok. Birileriyle dalaşmak, ön plana çıkmak gibi dertlerim hiçbir zaman olmadı. İfşa edeyim, teşhircilik yapayım gibi durumları sevmem. Kendimi çok öne atmayı seven bir yapım da yok. O yüzden dalaşmaların kendini gösterme çabası içerisinde olmaktan dolayı kaynaklandığını düşünüyorum. Sakin, işini yapan, düzgün yapmaya çalışan, kaliteli olmaya çalışan hayatı da kaliteli yaşamaya çabalayan bir adamım. Bana göre bu kalite içerisinde bazı şeyler uğruna insanlarla kavga etmek, tartışmak yoktur.
Sizin için, ışıklar yansın ben geleyim şarkımı söyleyeyim, ışıklar kapansın gibi bir çıkarım yapabilir miyiz?
Senin söylediğin çok profesyonel kalıyor. İşimi yaparım giderim gibisinden… Ben işimle eğleniyorum. Keyif alarak yapıyorum. Aslında işin özü doğru. Ama bu çok katı bir bakış açısı. Katı derken daha yüzeysel demek istedim. Bu işin içinde sadece ışık, sadece sahne yok. Bu işin içinde çok şey var, onları da aşkla yapıyor olmanız gerekiyor. Ben de elimden geldiği kadar bu işte öyle yapmaya çalışıyorum.
Röportajlarınızı ve sosyal sorumluluk projelerinizi okurken bir şeyi çok merak ettim; nasıl bir ailede yetiştiniz?
Normal bir ailede yetiştim ama annem babam duyarlı ve merhametli insanlardır. Hiçbir zaman harama el süren, birilerinin arkasından konuşup iş çeviren insanlardan olmadılar. Normal olan da bu aslında. Ben de öyle yetiştim sanırım. Onların mutlaka karşılığını almışımdır. Saygının ne demek olduğunu bilen, nasıl yaşaması gerektiğinin farkında, yardımsever ve çevresine karşı duyarlı insanlar… İyi yetiştirilmek bu özellikleri doğuruyor. Aile eğitimi çok önemli. Okul eğitiminden de önemli. Bugünkü karakterim onlar sayesinde…
Sizce duyarlı olmak bir sanatçının zorunluluğu mudur?
Hayır. Sanatla uğraşan her kişi etrafına duyarlı olmak zorunda değil. Bazı insanlar vardır o mevzuyu işgüzarlık olarak görür. Önemli olan içinden gelen şeyi yapmaktır. Eğer yapmak istemiyorsan da yapmamak bir erdemdir. İçinden gelmeden sırf bunu yapmak gerektiği için yapıyorsan o terbiyesizliktir. İçinden geleni yapmakla “abi ben bunu yapmak istemiyorum mutlaka birileri yapar zaten ben yapmayayım” demek arasında erdem olarak hiç fark yok bence. Her şeyin arası kötü çünkü.
Müzik şirketi kurmaya nasıl karar verdiniz?
Şarkıcı olmadan önce hayalim hep prodüktör olmaktı. Birilerine yol göstermek, yön vermek fikir vermek kariyerini planlamak… Sanata bakış açımı seviyorum. Donanım olarak, gördüğüm okuduğum öğrendiğim tecrübelerimi aktarmak benim için her zaman en güzeli oldu. Tabii bunun için de bir şeyleri yaşayıp görmüş olmak gerekiyordu. O yüzden de sahneyi yaşamak, şarkıcı olarak görmek, piyasayı bilmek gerekiyor. Bunlardan sonra prodüktör olmak, zaten istediğim bir şey olduğu için yaptım. Bir yandan da yaşadığım zorluklar beni bu noktaya itti. Niye başkalarına bir şey anlatmaya çalışayım ki? Kendi şirketimi kurup, net bir şekilde kararımı verip direk yol alabilirim diye düşündüm. Bunun için öncelikle güzel bir ekibe ihtiyacınız var, yalnız olmuyor. O ekibi kurduktan sonra ilerledik…
Günümüz şarkı sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Onları pek değerlendirmiyorum ben. (Gülüyor) İlgilenmiyorum.
Bir şarkıyı kendi üzerinize ya da bir başkasının üzerine nasıl dikiyorsunuz?
Benim başkasına verdiğim çok şarkım yok aslında o yüzden bu konuda pek bilgi sahibiymiş gibi konuşmak istemiyorum.
Ayşegül Hanım için bir şarkı yapmıştınız… Ölçütleri nedir?
Öncelikle o insanı tanıyor olmak lazım. Tanıyor olmak derken o insanla aylarca vakit geçirmek değil mevzu. Geçmişini biliyorsunuzdur, söylediği şarkıları, tarzını, kariyerini… Ona göre bir şeyler düşünüp yazıyorsunuz. Bir kadın söyleyecekse şarkıyı bir kadın ağzıyla yazman gerekiyor. Çok belirli aslında yapacağınız şeyler. Böyle oturup da santim santim uğraştığınız bir durum yok. Önemli olan şarkının iyi, anlattığınız şeyin de samimi olması.
Ayşegül Hanım’la çalışmak nasıl bir deneyimdi?
Çok keyifliydi. Eğlenceli bir kadın zaten. Onunla vakit geçirmek de güzel. Şarkı da bir o kadar güzel oldu. Sesine çok yakıştı. Biz de birbirimize uyum sağladık. Çok güzel bir deneyimdi, yılların tecrübesi. Bu kadar kaliteli işini yapan güzel bir insanın benimle birlikte şarkı söylüyor olması, üstelik benim şarkımı söylüyor olması tabii ki tarifsiz bir şey.
Söz yazabilmek ve şarkı besteleyebilmenin avantajları nelerdir?
Kimisi ağlayarak kimisi konuşarak kimisi de başka şeylerle rahatlıyor. Ben ise şarkı sözü yazdığımda rahatlıyorum. Kötü bir anımda güzel bir şarkı sözü yazdığım zaman o kötü anımı direk unutabiliyorum. Bir nevi stres atıyorum.
Benim dikkatimi çeken şey, bütün röportajlarınızda samimiyet ve doğal olmaktan bahsediyor olmanız. Çıkar üzerine kurulu ilişkileri sevmiyorsunuz öyle değil mi?
Hepimiz aynı şekilde doğduk. Bazılarımız kötü imkânlarla büyüyorlar maddi manevi bazıları çok iyi imkânlarla doğuyor. Bu bizim şansımız. Aslında şans bizi bir yere getiriyor. O şansı da kalkıp doğumunuzdan itibaren her şeyi kendiniz planlamış gibi davranmak, anlamsız. Bu noktayı bildiğiniz zaman insanlara daha eşit daha hümanist yaklaşıyorsunuz. Ben de öyle davranıyorum. İnsana insan gibi, her canlıya değer vererek… Bunlar önemli şeyler. Kendimi diğer insanlardan üstün görmek çok anlamsız geliyor bana. Herkesin herkesten öğreneceği çok şey vardır. Ben böyle bakıyorum, her zaman öğrenmeye aç bir insanım. Kimse hakkında aman abi ben bundan ne öğreneceğim, bana ne katabilir diye düşünmüyorum.
Gökhan Bey bir insanda aradığınız en büyük özellik samimiyet midir?
Evet, insani olması, iyi veya kötü kendisinin farkında olması. Kötü bir insanın da kendisinin farkında olması çok büyük saygınlıktır bence. Örnek veriyorum ben cimri bir adamım, ben hayvanları sevmem ben ırkçıyım. Bunu söyleyebilmek bile bir saygınlıktır. Çünkü bunu inkâr etmenin anlamı yok. Sevmediği halde ben hayvanları seviyorum demek…
Ünlü olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
Hiçbir şey değişmedi. Fatih, Alper benim 10 yıllık arkadaşlarım. Aslında siz değişmiyorsunuz ama etrafınızdaki insanlar değişiyor. Ön yargı oluşturuyor çünkü. Benim ünlü ve para kazanıyor olmamın bende inanılmaz bir değişiklik yaratacağını düşünüyor. Etrafımdaki insanlar hala varsa öyle olmadığımı gösterir. Tabii ki konumunuzdan dolayı sizde bir ego oluşuyor. Ama bu egonun ben de kötü anlamda oluştuğunu düşünmüyorum. Evet, keyifli bir şey beni memnun ediyor. Ben hiçbir zaman sokakta yürüyemeyecek kadar tanınmak istemedim. Benim için hayat, dışarıda dolaşıyor olmak, şöhretten daha önemli. O yüzden elimden geldiği kadar bunu insanlara alıştırmaya çalışıyorum ki dışarıda yürüyebilelim. Bakın ben de bunu yapabiliyorum, bakın ben de bir insanım sizden bir farkım yok, sen doktor muhasebeci ya da marangozsan ben de şarkıcıyım. Sen de mahallende çok ünlü olabilirsin bir marangoz da evinden işine giderken herkese selam verir. Bir tek imza istemezler. Benim tek farkım televizyona çıkıyor olmak. Televizyon yalan bir şey olduğu için insanların bunu farketmesini istiyorum. Ben televizyona çıkıyorum diye sizden farklı değilim. Ben işimi yapıyorum. Hem de ünlüyüm. Ama ünüm beni bir şeylerden alı koymuyor. Bazen tabii ki sıkıldığın zaman hiç tanınmamak istiyorsun. Lanet olsun dediğim bir nokta olmadı hiç. Her şeyin bir karşılığı var. Yurt dışına çıkabilirim ama rahat yürümek için neden o kadar yolu gideyim ki?
Sosyal medyayla aranız nasıl?
Pek aram yok. Instagram ve Twitter kullanıyorum. İnanılmaz aktif bir adam değilim. Her şeyimi paylaştığım bir durumum yok. Ona da çok anlam veremiyorum zaten.
Sosyal medyadaki ilişkileri, eleştirileri saldırıları nasıl karşılıyorsunuz?
Sosyal medyanın hissiyatı öldürdüğünü düşünüyorum. Zamanla daha da kötü olacak. İnsanlar gerçekten birbirini görerek, dokunarak ilişki kurmamaya başlayacaklar ki şuanda da öyle… Benim zamanımda farklıydı bundan 15 sene önce falan. Yine vardı patlama etkisi yaratıyordu ama bu kadar değil. Şimdi insanlar, sosyal medyadan 3-5 fotoğrafını gördüğü insana evlenme teklifi edebiliyor. Atıyorum 2-3 kere gördüğü adama benim en iyi arkadaşım diyebiliyor. İnsanlarda özlemek diye bir şey kalmadı. Çünkü her gün o adamın ne yaptığını görüyor. Arayıp sormak, buluşmak gibi şeyler de kalmadı… Bizim de gizlimiz kalmadı. Star dediğin şey merak edilirdi. Şimdi ben Justin Timberlake’in ne yaptığını biliyorum. Bence mesele bu kadar basit olmamalı. Bu aynı zamanda bir reklam kapısı oldu. Buradan sanatçılar bir gelir sağlamaya başladılar. Daha sayamadığım bir sürü şey… Bunlar benim çok hoşuma giden şeyler değil.
Sosyal medyada samimiyetten söz edemiyoruz değil mi?
Tabii ki. İnsanlar şimdi güzel gözükmek için bir sürü efekt kullanıyor. O adamın veya kadının dışarıda fotoğraftaki gibi olmadığını gördüğüm zaman bunun nasıl samimi olduğunu düşünebilirim? Ya da o dostluğun nasıl samimi olduğunu düşünebilirim? Adam mesajlaşıyor, mesajlaşırken seni çok özledim diyor ama karşısındaki hayatında görmemiş. Bunlar nasıl olabiliyor anlamıyorum. İlginç…
Çocuklarınızı kucağınıza aldığınız zaman ne hissediyorsunuz?
Çok değişik bir şey. Kendine sarılmak gibi bir durum. Ona alışveriş yaparken de altını temizlerken de yıkarken de sarılırken de hep böyle kendine bir şey yapıyormuşsun gibi… Kendi parçan olduğu için herhalde. Bu büyük bir ego. Zaten insanın çocuk istemesinin sebebi bence tamamen egoyla alakalı. O yüzden çocuk yaptığında kendin gibi olmasını istersin. Ya da seninle aynı fikirde olmadığı için “sen ne biçim evlatsın” dersin. Aslında çocuk doğurmak demek benim gibi birisi daha gelsin ki bu dünyaya, dünya kurtulsun demektir. Yoksa bu dünyaya neden çocuk getirirsin ki? Benim gibi bir insan olsun, benim gibi düşünsün, benden türesin veya benim düşüncemi devam ettirsin istersin. Farkındaysan çocuk yapmanın nedenleri ile ilgili bütün noktalar “ben” diye başlıyor. Bu bile başlı başına bir ego…
Çocuklarınız da sizin gibi şarkıcı olmak istese tepkiniz ne olur?
Dediğim gibi benim için hangi mesleği yaptığının önemi yok. Sanatla uğraşsın isterim. Kendisi görsün isterim. Ben sadece tecrübelerimi aktarırım. O, ona göre bir hayat çizer. Sonra der ki evet ya bu iş zormuş ben yapabilirim veya yapamayabilirim. Ne işle uğraşırsa uğraşsın sanat sevgisi olan çocuklar yetiştirmek isterim. Çünkü bu onun için bir artıdır. Burada önemli olan mutlu olup olmamasıdır.
Yaptığınız işin en iyisi olmaya çalışır mısınız?
Öyle bir bakış açım yok. O biraz hırslı bir cümle. En iyisi diye bir şey yoktur. Birkaç yol vardır. O birkaç yol her zaman aynı yere çıkmaz ama bazen de aynı yere çıkar. Bazı yol vardır yeşilliktir, bazı yol vardır patikadır, bazı yol vardır taşlıktır, bazı yollar asfalttır. Hepsi aynı yöne gidiyorsa siz hangisini tercih ettiğinizle alakalı. Ben yeşili severim benim yolum bu taraf çimenliktir derim. Bir başkası asfaltı seçer. Önemli olan nereye gittiğindir. En iyisi diye bir şey yok. Orada buluşulan bir durum varsa o birliktelik çok önemlidir. Tek başına dediğim gibi hiçbir şey olmadığı için önemli olan birlikte bir şeyler yapabilmektir… Bu piyasa içerisinde herkes birbirinden feyz almalı. Herkes birbirinin fikrine saygı duyup, tebrik etmeli. Ben daha iyisini yapmalıyım deyip hırslı olmamalı. Biz zaten bu yüzden kaybediyoruz.
Harun Kolçak gibi bir değerle tanışan nadir insanlardansınız. Kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Tabii ki şanslıyım. Gençliğimde ilk müziğe başladığımda onun şarkılarını söylüyordum. O zaman Harun Kolçak’la birlikte “Yanımda Kal” parçasını söyleyeceksin deseler inanmazdım. Müzisyen olarak da insan olarak da çok değerli biriydi.
Gittiğim herkese sorduğum klasik sorumu size de sormazsam olmaz. Kendisinin büyük bir hayranıyım. Siz Ajda Hanım hakkında ne düşünüyorsunuz?Her zaman saygı duyduğum bir insandır. Her dilde şarkısı vardır. Benden de şarkı istedi ama daha hazırlayamadık.
İzmir denilince aklınıza ilk neler geliyor?
İzmir; aşk gibi bir şey. Çok seviyorum. Gittiğimde keyifli bir hava varsa kendimi çok enerjik hissediyorum.
Son projeniz “Sineztesi” programından bahseder misiniz?
Synthesia, Türkçesi Sineztesi; Duyular arası geçiş olarak da söylenmekte tam anlamı ise birlikte hissetmek. “Sin” birlikte demek, “Tezia” da hissetmek demek. Bu bir rahatsızlık olarak görülmekteymiş ama bana göre bir rahatsızlık değil. Özellikle bebeklerde bu hissiyatlar daha fazlayken yaş ilerledikçe azalabiliyormuş. Bir gün Ozan Turgut ile otururken bu ismi kendisi önerdi ve çok hoşumuza gitti. Bizim de Caz Festivali kapsamında gerçekleştirdiğimiz ‘Povada’ konserimizde yaptığımız cover-mech up’ları Sinestezi adı altında tekrar düzenleyip, çıkardık. Bundan sonra yapacağız cover çalışmaları da bu isim altında çıkarmayı planlıyoruz. Farklı ve içimize sinen bir proje oldu.
İsmail’e hayatı boyunca temenni edebileceğiz neler söyleyebilirsiniz?
Hayatı sakin yaşamak çok önemli, sindire sindire. Biz ileriyi düşünerek çok fazla yaşadığımız için aşırı plan yapıyoruz. Hayal kurmakla plan yapmak aynı şeyler değil. Biz plan kuruyoruz, hayal kurmuyoruz.
Sorularımı beğendiniz mi?
Evet, beğendim. Teşekkür ederim. Klasik sorular hazırlamamışsın, fark ettim. Güzeldi, sağolasın. Çoğu bu işi bilen adamlardan daha iyi sorular sordun. Yolun açık olsun…
Röportaj: İsmail Gökgez
Instagram: isogkgz