ÖZEL RÖPORTAJ – ÖNER EVEZ

0
5

Ünü Türkiye dışına taşan moda prodüktörü ve koreograf Öner Evez ile tanışıklığım yıllar öncesine dayanır. Henüz moda sektörüne yeni atıldığında tanışmıştık Öner Evez’le… O zamanlardan belliydi aslında ünlü olacağı; çünkü işini çok seven, özen gösteren ve çalışkan biriydi. Öner Evez ile yaptığımız samimi söyleşiyi sizler için sayfamıza taşıdık. Umarız sizler de keyif alırsınız.

Öncelikle Öner Evez’i biraz tanıyalım; Moda dünyasına nasıl ve ne zaman adım attın?
Bu yıl moda dünyasında 25’inci yılıma girdim. 1990 yılında moda sektörüne İzmir’de yaptığım işlerle başladım ve 1994 yılında İstanbul’da bir ofis açarak ulusal bazda tanınır oldum. 2000 yılı itibariyle dünya çapında organizasyonlara imza atmaya başlayarak farkımı ortaya koydum.

İnsan kendini sürekli yenilemeli, buna inanıyor ve bu yönde ilerliyorum. 
1983 yılında bu maceraya atılırken her şey gazetede gördüğüm bir saç modeli ilanı üzerine başladı. Tabii bu Allah vergisi bir yetenek. Nasıl ki bir ressam sonradan bu yetenekleri edinmiyorsa, bir dansçı sonradan dans etmeyi öğrenmiyorsa ben de belli bir yaşa gelince “Haydi bu mesleğe başlayayım” diye girmedim moda dünyasına.

Daha çocukluğumda dans dersleri, skeçler, annemin sandığından çıkarttığım gelinlik ve gece elbiseleriyle komşu kızlarını toplayıp müzik eşliğinde defile denemeleri yapardım. Kıyafetler büyük geldiği için belinden eşarplar ile bağlardım. Kasımpatı çiçekleri ile kızların parmaklarına tırnak yapardım. Sokağımızda evlenecek olan kızların o dönemde çeyizi serilirdi. Ben çeyiz serileceği zaman gidip organize eder dekorasyonu ile ilgilenirdim.

Tabii o gazetedeki gördüğüm ilan üzerine saç modelliğini yapmam bir basamak oldu. Doksanların başında İzmir’de açtığım ofiste küçük ölçekli aktiviteler yaparken kendimi birden büyük moda gösterilerinin içinde buldum. 1994 yılına gelindiğinde artık sosyal içerikli organizasyonlara imza atıyorduk. Derken 1994 yılında İstanbul’da açtığımız ofisle iyi markaların ufak tefek işlerini yapmaya başladık. Araştırmacı ve gözlemci yanım çok kuvvetlidir. 2000 yılından itibaren yurtdışına açılmamla beraber orada yaptığım çalışmalar ve yaptığım gözlemler neticesinde hem dünyayı çok iyi takip ettim hem de kendimi geliştirdim.

mavisehir-dergisi-oner-evez2

İlk defilenizi ne zaman yaptın?
Aslında İzmir’de o yıllarda defileler yerine ufak tesek ekspozisyonlar oluyordu. İlk büyük organizasyonumuz konser oldu. Yonca Evcimik’in‚ ‘Abone’ şarkısı patlamıştı. Müthiş bir konser oldu. Sonra 1992 senesinde Yakup Biçer ile ortak olduk. Yakup modeldi. Hem modellik yapıyordu hem de benim ortağımdı. İzmir Moda Günleri projesi doğdu, Yakup’un projesidir. 10 sene İzmir’de Moda Günleri’ni düzenledik. 15-20 firmanın katıldığı çok büyük bir organizasyondu. Yılda iki sezon yapardık ve insanlar bir sonrakini beklerdi.

Moda dünyasının içindesin; iyi bir model nasıl olmalı sence?
Evet. Moda dünyasına çok güzel isimler de yetiştirdim. Model deyince herkes çok güzel kızlar, yakışıklı erkekler sanıyorlar. Ama her boyu uzun olan model olacak diye bir şey söz konusu degil. Aradığımız fiziksel özellikler vardır. Bunun yanında kültürü ve iş disiplini çok önemli. Herkes model olamaz. Manken aslında vitrinde duran cansız heykele denir. Model ise podyum üzerinde yürüyen, taşıdığı giysiye ruhunu veren, ritim gücü yüksek, oyuncu yeteneği de olan kişilerdir. Yani o yüzden herkes model olamaz.

Senin gözünde başarılı modeller kimler?
Benim çalıştığım kadro bana göre model gibi modeller. Tülin Şahin, Cansu Dere, Ece Sükan, Selda Car, Sedef Avcı, Ülkü Taşkın, Bürde Aslan, Fatma Yaman, Özge Ulusoy daha o kadar çok ki; hepsi başarılı benim gözümde…

mavisehir-dergisi-oner-evez7

Geçmiş dönemin ünlü modeleriyle de çalışmıştın; o zaman ile şimdiki zamanı kıyaslarsak?
Evet, Deniz Pulaş, Begüm Özbek, Ebru Ürün, Merve İldeniz, Esin Moralıoğlu, Aylin Arasıl, İpek Ten Olcay, Didem Uzel’ler gibi dönemin en iyileriyle, bu işi disiplini ile yapan modellerle çalıştım. O dönemde benim için hepsi çok başarılıydı. Disiplini ön planda tutar ve işlerine saygı gösterirlerdi. Şimdikilerde ise parmakla sayılacak kadar az. Bu dönemdeki modeller daha şanslı olmalarına rağmen çok başarısızlar. Ülkemizde  yabancı ajans furyası da başlayınca yurt dışından gelen modeller bizim modellerin işlerini tüketti bir anlamda.

Bir üniversitede eğitmenlik de yapıyorsun bildiğim kadarıyla?
Evet, gerek yurt içi ve yurt dışında yaptığım organizasyonlardaki deneyimlerimi aktarmak için bazı üniversitelerin Moda Tasarım Bölümü’nde sahne sunum kordinasyonu dersine giriyorum. Eğitime inanılmaz önem veriyorum ve eğitim için elimden gelecek her şeyi yapmaya hazırım. Ben öğrenciler için ileriye dönük çalışmalar da yapıyorum. 25 yıllık meslek hayatımda tüm organizasyonlarımda kuliste biriken modellere ait malzemeleri toparladım. Bunları ilerde müzayede düzenleyip bir açık arttırma ile satmayı düşünüyorum. Öğrenciler için.

Nasıl yani? Malzeme derken modellerin unuttukları şeyler mi?
Evet. Mesela, Naomi Campell iki kez geldi ülkemize. İkisinde de birlikte çalıştık. Naoimi’nin bornozu ve terlikleri kaldı, Esther Canadas’ın bornozu ve giydiği çoraplar. Yine ülkemize gelen Monica Cruz’dan bir şey aldım. Aynı zamanda Deniz Akkaya’nın bir tişörtü, Aysun Kayacı’nın bikinisi. Ebru Ürün,  Begüm Özbek, Merve İldeniz, Esin Moralıoğlu, Aylin Arasıl gibi modellerin kuliste unuttukları ayakkabılarından tutun da, rujlarına kadar, bir sürü çoraplar, tokalar, makyaj malzemeleri, iç çamaşırlar var. Aslında biz kendilerine unuttukları zaman söylüyoruz. Telefon edip, ‘Gelin alın’ diyoruz. Ama bir türlü gelip almadılar. Onlar da yıllar içinde bende kaldı. Ben de böyle bir fikir oluşturdum ve unuttukları organizasyonun adını tarihleriyle birlikte yazıp poşetlere koydum. Bunları biriktirmeye devam edeceğim. Bunları sergiledikten sonra açık arttırma ile satıp Eğitim Gönüllüleri Derneği’ne bağışlamak istiyorum. Yine eğitim için çalışacağım anlayacağınız. Ben bütün ömrümü eğitime adayabilirim.

mavisehir-dergisi-oner-evez3

Bir defile için hazırlıklar ne kadar sürer? Nasıl bir çalışma içine girersiniz?
Defileye hazırlık çalışmalarımız markalara göre değişse de en az 1 ay önce başlıyor. Yapılacak olan defilenin amacı çok önemli. Yeni sezon, medya için yapılan ya da bayilere yapılan defile şekli belli olduktan sonra start alıyoruz. İlk aşamada defilenin yapılacağı mekanı ayarlıyoruz. Mekan, markanın konseptine göre ya da o yıl işlemiş olduğu temaya göre seçiliyor. Ardından mekana göre dekorasyon ve davetiye çalışmalarına başlıyoruz.  Bu çalışmaların hemen ardından koleksiyon ve kombinasyon seçimi, styling yapılması; yani aksesuar tesbiti ve temini, daha sonra bu koleksiyonu sergileyecek olan model seçimine geçiyoruz. Cast seçimi Türkiye’de yapılan en zor kısım. Neden zor derseniz; bazı kıyafetler sarışın, esmer kumral ya da kızıl bir modele göre (kıyafeti taşıyabilme anlamında) her renkten model olması gerekiyor ki; bunda da maalesef çok zorlanıyoruz. Cast yapıldıktan sonra hangi kıyafeti hangi model giyecek, hangi kıyafetin arkasından hangi model gelecek sıralamaları yapılıyor. Sonra müzik. İşte bu da işin en zor kısmı. Stüdyoya girip en az 3 gün müzik seçimi ve müzik provası yapılıyor. Resimlerini çektiğim kombinlerin üzerine müzikleri döşeyip kağıt üzerine sahnelerimizi hazırladıktan sonra defileden bir gün önce modellere göstereceğim sahne koreografimi hazırlamış oluyorum.

Koreografi olarak, mankenler podyuma çıkmadan önce hangi aşamalardan geçiyorlar?
Modelleri koleksiyona göre seçsek de zor koreografik defilelerde modelleri ona göre seçiyoruz.  Modelleri markalara ve koleksiyona göre seçtigimiz gibi koreografisi zor defilelerde de modellerin profesyonelliğine göre cast yapıyoruz. Koreografik ve teatral defilelerde görev alacak olan modellerin Catwalk’un yanında dans ve müzik bilgisi olanları daha çok  tercih ediyorum. Aslında koreogrefik defileler yapılmıyor. Türkiye’de genelde catwalk yürüşüyü yapılıp sadece trafik gösteriliyor. Benim en son koreografik defilem ITKIP Genç Tasarımcılar Yarışması oldu. Biraz  teknoloji kullanılan koreografisi ve müzikleri güzel bir defileydi. Ondan önce ise bizi Milano Moda Haftası açılışına devet ettiren TÜYAP da yapılan IF açılışı Evrim Timur Amazon defilesiydi ki, buradaki danslar,  görsellik ve müzikler koreografi açısından cok etkileyiciydi. Büyük beğeni topladı bu yüzden Milano’dan davet aldık.

Koreografi müziği seçilirken nelere dikkat ediliyor?
Müzik aslında defilenin en önemli parçalarından birisi. Koleksiyona ve defilenin türüne, mekanın yapısına göre doğru müzik seçilmesi çok önemli. Benim 25 yıllık meslek hayatımda yapmış olduğum yüzlerce büyük / küçük defilelerimin tümünde en büyük gurur kaynağım müzik olmuştur. Çünkü, yurtdışına tatile dahi gitsem alışveriş yapmak yerine tüm zamanımı müzik marketler de geçiriyorum diyebilirim. Müzik seçerken defilenin koleksiyon tarzına uymasına dikkat ettiğim gibi, yeni trend müziklerin olmasına ve fazla bilinen olmamasına çok dikkat ediyorum. Müziğin her tarzını sevmeme rağmen, defilelerimde elektro hause, minimal techno, chillout, soundtrack, worldmusic, newage gibi müzikleri tercih ediyorum.

mavisehir-dergisi-oner-evez4

Türk Tekstil ve Hazır Giyim Sektörünü dünya modasının neresinde görüyorsun?
Bu işe başladığım zaman yani 25 yıl önce, biz dünya tekstil ve modasında oldukça gerideydik. Son yıllarda biraz daha yaklaştık diyebilirim. Yıllardır birçok dünya markasına fasonculuk yapan firmalarımız bir kaç yıldır kendi markalarını yaratarak bu kulvarda yer alıyor. Bu da ülkem adına çok mutlu edici bir olay. Markalarımız eskiden bir kaç sezon geriden gelirken, şimdilerde bu durum bir sezona düşürülmüş oldu. Hatta bazı markalarımız da dünya standartlarıyla yarışarak sezonlara aynı anda girmeye başladılar bile. Ama bu değildir ki; biz çok iyi yerlerdeyiz. Maalesef tekstil ülkesi olduğumuzu iddia ettiğimiz ve bu kadar ihracatımız, üretimimiz olduğu halde markalarımız parmakla sayılacak kadar az. Türk halkı ve tabii ki özellikle bizi ileriye götürecek olan Türk gencinin ülkemizi dolduran yabancı marka tekstil ürünlerini giyiyor olması ülkemizde markalaşmaya ve marka olmaya önem verilmemesinin en büyük kanıtı değil mi sizce?

Öner Evez moda dünyasında bir marka… Markalaşmak adına neler yaptın, farkını nasıl yarattın, nasıl bir yol izledin?
Güzel sözlerin için öncelikle teşekkür ederim. Her şeyden önce işimi çok seviyorum. Araştırmacı yönüm ve titizliğim işin sırrı herhalde. Bana bir teklif geldiğinde önce bir mühendis gibi eskizleri çizerim. Ekibimi bilgilendirip talimatları verdikten sonra onların işi yapmasını beklemem. İşin her dakika başında olurum. Gerekirse uykusuz kalırım. Benim işim sadece koreografi değil, konukların yerleştirilmesine kadar her detayla bizzat ilgilenirim. Çünkü bir organizasyonda her ayrıntı bütünün başarısını etkiler. Bir organizasyonda siyah kumaşa beyaz zımba çakıldı diye zımbaları tek tek siyaha boyattığımı bilirim. Tabii ki bu işi profesyonel olarak yapıyoruz ve para kazanıyoruz ama mükemmeliyetçi bir yapım var. İş ne kadar sıkışık olursa olsun bir eksik görmüşsem mesela köşede bir çiçek ya da fuayede bir kemancı olsa daha iyi olacak; son dakika bile olsa hemen gerekeni yaparım. Firmaya açıp son dakikada “Şu da olsa iyi olurmuş” demem, kendim hallederim. Ama bu küçük rötuşlar organizasyona inanılmaz güzellik katar. Biz estetikle uğraşıyoruz, hayal satıyoruz müşterimize… Onlar bunu düşünmese de bu bizim işimiz ve başarımız da bu küçücük detaylarda gizli zaten. Simetri hastasıyımdır. Podyumun bir kenarı 3, diğeri 2,5 metre olmuş mesela karşıdan bakınca hemen görüp söktürüp düzeltiririm o podyumu. Ekibim bu titizliğimi bildiği için olabildiğince özenlidir. Sanırım bu titizliğim, işime olan saygım ve yılmadan çalışmam farkımı ortaya koyuyor.

Türkiye’de moda sektörünü nasıl buluyorsun?
İlk önce şunu söylemek istiyorum; biz moda ülkesi değil, tekstil ülkesiyiz bunu anlamak gerekiyor. Tekstil üretimi yapmak başka bir şey, moda yaratmak başka bir şey. Daha yeni yeni ülkemizde parmakla sayılacak kadar az moda yapan tasarımcı ve markalarımız var; sayıları çok az. Hergeçen gün modayı daha yakından takip ediyor ve uyguluyoruz. Tasarımcılarımız dünya trendlerini günü gününe takip ediyorlar, ama markaların tamamı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Moda ülkesi olabilmek için burada asıl iş markalara düşüyor, tasarımcılara yatırım yapmaları onlara destek vermeleri sahip çıkmaları ve daha fazla marka yaratmaları gerekiyor. Marka yaratmamız gerekiyor derken; dünyada tanınır markalar yaratmamız gerekiyor. “Demek ki Moda Ülkesi olabilmek için daha çok yol almamız gerekiyor” Genelde marka sahipleri, tasarımcıların ön plana çıkmasını istemiyorlar.

Bunun sebebi kendileri fotoğraf vermeyi seviyorlar çünkü. Dünyaca ünlü tasarımcılarla çalışsalar bile bunu gizli gizli yapmayı tercih ediyorlar, tasarımcılarının ön plana çıkmasını istemiyorlar. Firmaların birçoğu yurtdışı fuarlara bile götürmüyor tasarımcılarını. Ortağı ile finans müdürü ile gidiyorlar ama tasarımcıları ile gitmiyorlar. Çünkü birçoğu tasarımcıya da memur zihniyetiyle bakıyorlar. Sabah dokuz akşam altı zihniyeti ile. Olması gereken ise tasarımcıyı biraz rahat bırakmaktır. Gitsin dolaşsın, kumaşlara dokunsun, diğerleri ne yapıyor bir görsün. Vizyonu genişlesin. Ben bile gittiğim her yerden bir takım doneler alır gelirim. Ben tekstille mi uğraşıyorum? Hayır, ama insanlar ne yapıyorlar ona bakıyorum. Çünkü moda o kadar değişkendir ki; takip etmek şarttır. Moda ülkesi olabilmemiz için markaların tasarımcılar ile işbirliği içersinde olması gerekir. Tıpkı ADL’nin Cengiz Abazoğlu ile Koton’un Hakan Yıldırım ile Network’ün Arzu Kaprol ile olan işbirliği gibi.

İzmir ve moda dersek; bu ikili hakkında neler söyleyeceksin?
İzmir benim şehrim; ben İzmirliyim, İzmir’i çok seviyorum ama İzmir bu konuda biraz geri kalıyor. Nedenine gelince; İzmirli bazı konularda duyarsız kalıyor. Mesela sosyal sorumluluk projesi bazında defileler yapıyoruz; genelde de bu projeleri modacı Ertan Kayıtken ile yaparız; mücevherler konusunda Leyla Özakbaş yardımcı olur. Defile sonrasında kurum adına satışlar yapıldığında çok fazla talep görmez. Satın alanlar hep belli kişiler oluyor nedense… Yani İzmirli elini cebine pek sokmaz. Moda Dünyası’nın kalbi İstanbul’da attığı için yine İzmir’de ortaya çıkan bazı markalar da merkezini İstanbul’a taşıdığından hatta birçok model de İzmir’den İstanbul’a taşındığından İzmir Moda konusunda markalaşmak adına firmalarına, tasarımcılarına, modellerine sahip çıkmalı. Markalaşmak için İzmirliler birlik olmalı diye düşünüyorum. Ben her zaman benden istenen ne olursa elimden geldiğince katkı sağlarım…

İzmir hakkındaki düşüncelerin? İzmir hakkında yukarıda da bazı düşüncelerimi aktardım. Ancak İzmir yaşanılacak bir şehir. İzmir’i ve İzmirliyi, İzmirlinin samimiyetini seviyorum. 

Bu güzel söyleşi ve sorularımıza verdiğin içten yanıtlar için çok teşekkür ederiz. Ben teşekkür ederim; size ve Mavişehir Dergisi ekibine işlerinizde başarılar dilerim.

mavisehir-dergisi-oner-evez5 mavisehir-dergisi-oner-evez6

Röportaj: Ziynet Attila

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz