Sosyal Sorumluluk Projelerine katkılarıyla tanınan ünlü Modacı Ertan Kayıtken’le kendisi, hedefleri, İzmirli kadınlar ve moda üzerine samimi bir sohbet gerçekleştirdik…
-Sevgili Ertan Kayıtken, biraz bize kendinizden söz eder misiniz lütfen? Ertan nasıl biridir? Nelerden hoşlanır, nelerden nefret eder, modanın dışında nelerle uğraşır?
Ertan Kayıtken aslında hem iyidir hem bir o kadar da zordur. Ama ben kendime zorum. 55 senedir Ertan Kayıtken’e hizmet etmekten yoruldum diyebilirim. Çünkü benim hayatım Ertan Kayıtken’e bir şey vermekle ve Ertan Kayıtken’i oluşturmakla geçti ve Ertan Kayıtken kabuğunun içinde yaşadığımı düşünüyorum. İçimde çok farklı Ertan’lar da var. Çok yönlü olduğumu, değişik yönlerimin olduğunu da biliyorum ama yüce Yaradan öyle bir denk düşürdü ki hayatımı; modacı Ertan Kayıtken’i yaşama zorunluluğunu, misyonunu yükledi. Senelerdir de bu anlamda modacı Ertan Kayıtken’i yaşıyorum. Ertan Kayıtken’i anlatmak gerekirse sadece söyleyeceğim; “dünyaya geldi, annesini çok sevdi, sanatı çok sevdi, çalıştı, sosyal projeler yaptı ve gitti.” olacak. Ama mesleğimden ayrılmayı hiç düşünmüyorum, sağlığım elverdiği sürece yine bu hayata devam edeceğim; zamanla artık bir takım şeylerin oturduğunu hissediyorum hayatımda. Daha önce hep kendime yatırım yaptım. Şimdi artık görevlerimin olduğunu düşünüyorum. Bu görevleri oluştururken de ekipleşiyorum. Eskiden her şeyi birebir kendim yapardım, ama şimdi haliyle artık olgunlaştığım için bazı şeyleri kabullenip ekip olmayı başarıyorum ve rahatlayacağım diye düşünüyorum. Bu rahatlamanın içerisinde ileride ressam olacağım; iyi resimler yapacağım, sergiler açacağım diye düşünüyorum. Sanatı; tiyatroyu,sinemayı çok seviyorum. Modacı olmasaydım; sevgili Şahika Tekand’ı bilirsiniz, onun şu an bir sinema okulu var; onunla çok güzel tiyatro oyunlarım oldu. Bol bol tiyatroya gideceğim, sinemanın, ekranın diğer yönünde olmayı, mutfağında olmayı seviyorum. Sahneyi seviyorum çünkü… Tahmin ediyorum biraz böyle keyif aldığım ama yapamadığım, yapmadığım bazı şeyleri yapmak istiyorum. Yani bir şeyler yapıp halkın tepkisini görmek hoşuma gidiyor. Belki ileride dizi oyunlarında aktif olarak oynamak değil ama kostümleri hazırlamak, senaryo yazmak gibi düşüncelerim var. Bunlara yer vereceğim; yapamadıklarım içerisinde bunlar var.
Nelerden nefret ettiğime gelince; hayatı ertelemekten nefret ediyorum. Ayrıca bir söz verdiğim zaman verdiğim sözün kölesi olduğumu görüyorum; biraz bana acı veriyor, nefret etmiyorum ama söz verirken daha dikkatli olmam gerektiğini düşünüyorum. Söz verdikten sonra zamanında yerine getirmek için çok zaman ve efor harcıyorum. Çok kolay söz veriyorum galiba; onun için buna dikkat etmem gerekiyor. Tembel ve cesaretsiz insanlardan nefret ediyorum. Kendimi bir Anka kuşu gibi görüyorum; küllerimden hep doğarım. Biterim, zayıflarım, pes etme noktasına geldiğim anlar olsa da tekrar ayağa kalkmayı çok seviyorum. Pes etmiyorum ve nefes nefese bir hayat yaşadığımı biliyorum.
Tatil kültürüm yok, tatil yapmayı bilmiyorum. Hiç tatil yapmadım. Hele uzun bayram tatillerinde ne yapacağımı hiç bilemem, insanlar deniz kenarına gidiyorlar mesela; ben nasıl oturacağımı, yani günü nasıl geçireceğimi bilmeyen bir insanım. İnsanlara çok imreniyorum bu yönde. Yemek yapmayı, sofra kurmayı bilmiyorum, nefret ediyorum bu anlamda kendimden. Yani zaman ayıramıyorum; spor yapamıyorum mesela, spor yapmayı çok isterdim.
-Modacı daha doğrusu moda tasarımcısı olmak ne zaman aklınıza düştü? Nasıl başladı bu aşk?
Annemi ben çok erken yaşta kaybettim. 20 yaşımdaydım, annem de 39 yaşındaydı; çok gençti, çok güzel bir kadındı ve çok iyi giyinirdi. İlk annemi giydirerek açıkcası; annem bana sormadan giymezdi ve dikiş dikerdi, ilk rol model ya da ilk mankenim annem oldu benim. İçimde de varmış… Bazı kararları kendimizin verdiğini düşünmüyorum. Yüce Yaradan; yukarıdan yönetildiğimizi biliyoruz hepimiz, biz istediğimiz kadar çırpınalım, eğer olmamız gereken birşey varsa zaten oluyor… Ben ne için dünyaya geldiğimi o yıllarda keşfettim, çok enteresan ama ben hayatımı oluruna bırakmadım. “evet böyle olmam gerekiyor” dedim ve ondan sonra kapılar açıldı zaten…Ne yapmaya, ne yaşamaya karar veriyorsanız o zaman kapılar açılıyor size… 80’li yıllarda rahmetli Barış Manço’yu tanıdım, birçok ünlüyle tanıştım; rahmetli Atalay Noyaner bana ilk defile yapabileceğim ortamı sağladı. Fuarda hazır seyirci, hazır medya ve mankenlerle aklımı kullandım. Eğer karar verirseniz hayat o zaman kolaylaşıyor ama tereddütlerle yaşarsanız ve oluruna bırakırsanız olmaz. Ben o yıllarda karar vermiştim ve sanki bu dünya için doğduğumu düşünüyorum. Tabii bu kararı Yüce Yaradan verdi diye düşünüyorum.
-Enerjinizi nereden alıyorsunuz? Yaş almanıza rağmen bu genç duruşunuzu neye borçlusunuz?
Önce teşekkür ediyorum; minyon olduğum ve aç gezdiğim için, kilo almıyorum, modacı olduğum için ve yine yaşam enerjimin Yüce Yaradan tarafından diri tutulduğunu düşünüyorum ve evde oturup bir gün geçirmeyi sevmiyorum, kayıp bir zaman gibi geliyor bana. Söyledim, hiçbir şeyi ertelemem hayatımda; yoğun yaşamayı seviyorum, işe yaramayı seviyorum. Bir şeyler yapıp, haz almayı ve alkışlanmayı seviyorum. Başarmayı seviyorum.
Oğlak burcuyum; bir de biz oğlak burçlarında yaş aldıkça gençleşirsiniz. (gülerek devam ediyor sözlerine) Bütün oğlak burcu arkadaşlarıma baktığımda da bunu görüyorum zaten, gerçekten yaş aldıkça metabolizmalarında değişim oluyor. Önceki yıllarıma bakıyorum, çok aşırı olgunmuşum; şimdi yaşsız yaşıyorum. Yaşım yok. Öyle kabul ediyorum kendimi, günlük yaşamayı da bilmek lazım. Her günümü doğru planlamayı seviyorum, boş bir anım olduğunda çok enteresan kabak çekirdeği yerim. Kabak çekirdeği yerken beynim inanılmaz derecede açılır ve programlar, projeler yaparım, bir de araba kullanırken …Tıkandığım zaman bunları yaparım. Mesela hep sorarlar ilham perisi diye…Hayır, ilham perisi ampulüm hep yanar benim ama tıkandığım an çekirdek çıtlıyorum çok enteresan…oradan bir enerji alıyorum. İşte insan farkında olmalı; size neyin yarar sağladığını, neyin size zarar verdiğini bilirseniz daha mutlu yaşarsınız. Çok eksiklerim var, biliyorum. Bu donanımlarımla eksiklerimi tamamladığım zaman mutlu oluyorum. Eksiklerimi tamamladıkça daha iyi bir Ertan olacağım ve o zaman Ertan Kayıtken’e daha iyi hizmet verebileceğim.
– Ünlü bir modacı olarak hedeflerinizden söz eder misiniz?
Son altı yıldır, bir görevim olduğunu ve işe yarar bir insan olmam gerektiğini düşünüyor ve daha önceden biliyordum. Şimdi bu donanımlarımı hallettikten sonra, çevrem oldu, beynim açıldı, imkanlarım oluştu ve artık görevlerim var. Doğaya ve hayvanlara da hizmet etmem gerekiyor. Bir taraftan onlara da hizmet ediyorum. Hayvanları çok seviyorum ve çok çaresizler diye düşünüyorum. Doğanın da çok çaresiz olduğunu düşünüyorum. Bizler hegemonyamızı kurmuş vaziyetteyiz ve daha iyi yaşayalım derken bazen geleceğimizi ve çocuklarımızı düşünmediğimiz için hayıflanıyorum. Doğa katlediliyor, bunu herkes biliyor ama ne yazık ki devam ediyorlar. Benim bu konuyu dürtmem gerekiyor , görevlerim var diye düşünüyorum. Bu konulara eğileceğim ve mesleki açıdan yaptığım prezantasyonu yüksek olan showlarıma da çeşitli vakıflara ve ihtiyacı olan kişilere vesile olmak amacıyla devam edeceğim. Yani son nefesime kadar çalışacağım.
-İzmirli olup da ünü İzmir dışına taşan bir modacı olmak zor olmadı mı?
Önceleri açıkcası evet, ama zoru başarmaktır benim yaşam felsefem. Çok gücüme giderdi; İzmir’de olup da ben varken İstanbul’a gidip kıyafet diktirmeleri… Son beş seneden beri İstanbul’dan Antep’ten, Ankara’dan, Antalya’dan, Türkiye’nin her yerinden bana gelmeleri ve İstanbulluların bana gelmesi beni çok mutlu ediyor. Demek ki sabretmek gerekiyor. Yani kafaya koyacaksınız ama sabredeceksiniz, bunun için hep çalışacaksınız diye düşünüyorum. Pes etmemek, beklemek, çalışmak gerek her şeyin zamanı var.
-Gerçi kouşmalardan yanıtını aldım ama yine de bu soruyu sormadan geçemeyeceğim. Birçok sosyal sorumluluk projesinde desteğinizin olduğunu biliyoruz. En son Behçet Uz Çocuk Hastanesi Yeni Doğan Prematüre çocuklar için nefes olacak önemli bir cihaz alımına destek vermek üzere bir defile yaptınız. Adını da Nefes koydunuz. Bu defile ile ilgili neler diyeceksiniz?
Bu proje kimin fikriydi? Siz ve ünlü mankenler bu proje için elbirliğiyle çalışıp güzel bir iş çıkardınız. Bundan sonra da seni bu tür önemli projelerde görecek miyiz?
Evet, bu projenin oluşumu yine çok enteresan; ben yukarıdan yönetildiğimi düşünüyorum, hep aynı şeyi söylüyorum ama yönetildim; yani, bu anlık. Yani beynime düşüyor. Çok ihtiyaç olan birşey yapmam gerekiyor, bu ne olabilir diye düşünüyorken iki gün sonra karşıma Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nin vakfından bir kadınla karşı karşıya geldik. Çağırıyorum herhalde; bu kadın geldi ve “Ertan Bey ah sormayın o kadar çok şeye ihtiyacımız var ki bizim için birşeyler yapar mısınız” dedi. Ben de neler var ihtiyacınız olan deyince önüme koca dosyalar geldi. Ben de param kadar ama en çok işe yarayacak ne olabilir diye düşürken ciğeri olmayan, çalışmayan, ölüme mahkum olan bebeklere bir cihaz gerekiyormuş; bu cihaz bizim rakama o kadar uygun oldu ki; böylece bu projenin ismi “nefes” oldu. Çocuklara nefesti çünkü bu. Koleksiyonun ismi “nefes” oldu. İşte böyle gelişti her şey…
-Defilelere nasıl hazırlanıyorsunuz? Bir koleksiyon hazırlamak ne kadar zamanınızı alıyor?
Bir sene. Şimdi mesela, önümüzdeki hafta, önümüzdeki sezon defilesi için başlayacağım. “Nefes” adlı defilemizden henüz çıkmışken kendime bir haftalık dinlenme payı verdim, fazla ara vermeden hemen hafta başı İstanbul’a gidiyorum. Biraz kumaşların arasında dolaşıp, onlara dokunacağım. Tahtakale’ye gideceğim, incikler, boncuklar ve kumaşların bulunduğu mekanlar arasında gezip oradan dürtüler alacağım. Yeni projem ve nasıl bir sunumla olması gerektiği konusunda kendimi hazırlayacağım.
-Şimdiye dek giydirdiğin ünlülerden söz edebilir miyiz?
Mesela benim hatırladığım; seneler önce değerli sanatçılarımızdan Barış Manço ki; kendisini rahmet ve saygıyla anıyorum. İzmir’e bir etkinlik için geldiğinde kürkünde bir sökük olmuş. İllaki “kürkümü Ertan Kayıtken’e götürün, ondan başkasına güvenemem” demiş ve sana göndermişti. Sen de tüm sevecenliğin ve büyük bir memnuniyetle kürkünü almış, çok kısa bir sürede de teslim etmiştin. Çok küçük bir iş olmasına rağmen sen hemen ilgilenmiştin. O zaman Barış Manço’nun sana olan güveni çok dikkatimi çekmişti.
Evet Barış Manço, tüm sahne performanslarından tutun, tüm televizyon ekranındaki görüntülerinden, konserlerindeki kıyafetlerine kadar hep bana anlatır ve benden fikir alırdı. Rahmetliyle biz çok sık biraraya gelirdik; fuar zamanları da bende kalırdı, otelde kalmazdı. Barış da oğlak burcuydu ve o da normal değil; altıncı hissi olan biriydi. Herhalde o yüzden birbirimizi çektik. Benden yaşça ileri olduğu halde benden çok bakir fikirleri alır ve çok güzel değerlendirirdi. Keşke yaşasaydı da dostluğumuz halâ devam etseydi. Ben de ondan çok şey öğrenirdim. Birçok ünlüyü giydirdim tabii; Hülya Avşar’ın ilk sahne kostümlerini… o zamanlar şarkı söylemesi yasaktı, Göl Gazinosunda sadece benimle, benim kıyafetlerimi giyip defilemi yapardı. Birçok kişiyi hazırladım. En son aslında sanatçı ismi vermeyi sevmiyorum ama Bülent Ersoy’u hazırladım. Mesela bana soruyorlar “ giydirmek istediğiniz sanatçı var mı” diye…Hayır, benim için bana gelen her insan gerçekten çok önemli. Çünkü ben onun gerekirse saçını boyatıyorum, takma kirpiğini taktırıyorum, hatta bazen botoxa yolluyorum. Olması gereken ne ise; iç çamaşırlarına kadar her şeyi ile ilgili karar verip yeni bir enerji yüklüyorum o kişiye…Ve de hep özel günlere diktiğim için hiç unutulmuyorum ben… Çok da keyifliyim; çok özel günlerin insanıyım. Bu yüzden hep işimin başındayımdır, müşterilerim bana “ aman Ertan Bey hasta olmayın” derler, dua ettiklerini düşünüyoum. Hastayken bile işimin başında oluyorum, beni tedavi ettiklerine, bana enerji yüklediklerine inanıyorum. Ben de devam ediyorum çalışmaya…
-Modacı gözüyle İzmir kadınını tanımlar mısınız? İzmir kadını nasıldır?
İzmir kadını bir defa enerjisi çok güzel. Tam bir Akdeniz kadını İzmir kadını; işvesi var, cilvesi var, cesareti var. Aşk dolu bir kadın. Aşk dolu kadın herzaman hayatın içindedir. Sevmeyi ve sevdirmeyi bilir; sevgi her şeyi besler, ben enerjiye ve auraya çok inanırım. Donuk değildir İzmir kadını… Mesela kuzey ülkelerindeki kadınları görürsünüz; beden olarak çok mükemmeldir ama ruh olarak bize çok uzaktır. Yani heykel gibi bakarsınız ama İzmir kadınının ruhu çok güzel … Gerçekten böyle; çok enteresan ama burada doğanlara, burada yaşayanlara birşey yükleniyor. Sokakta giderken o kadının edası, cilvesi, şıklığı, ruhunun şıklığı dışına vuruyor. Bu anlamda da bence önce ruhları şık. O yüzden bir Alman kadından çok daha şık buluyorum ben İzmir kadınını ve daha bakımlılar, erkeği de daha bakımlı. Bir Amerikalıdan daha iyi bence . Buraya gelen Amerikalı sizin kadınlarınız ne kadar hoş, güzel diyorlar. Evet diyorum hoştur kadınlarımız…Çünkü kendi ülkelerinde çok rahat, çok başka kafayla yaşıyorlar, buradaki kadın aşk dolu; kendine de aşık, erkeğine de; özgüveni de çok fazla…Sevgiyle de beslenince süper oluyor…
-Herkesin bir tarzı olmalı diye düşünüyorum. Kişi tarzını neye göre ve nasıl belirlemeli sizce?
İnsanlar yaşam biçimlerine, kişiliklerine ve vücutlarının şekline göre, kendi tarzını oluşturabilir. Bunu bilemeyenler, farkını bilemeyenler sorup öğrenmeli. Her zaman ben bilmediğim konularda danışırım, bilemediklerimi sorar öğrenirim. Bizler onun için varız, moda danışmanları, stil danışmanları var. Dergileri karıştırsınlar, hatta internete girsinler, internetten kendilerine eşdeğer kişilikler bulsunlar ve kendilerini tanıyıp, harmanlayıp, stillerini ve tarzlarını oluştursunlar diyebilirim.
-Defileler ve özel koleksiyonlar dışında kişiye özel giysiler hazırladığınızı biliyoruz. Bu konuda bir sorum olacak izninle… Biri geldi, sizden ısrarla kendi istediği modeli dikmenizi istiyor; tavrınız nasıl olur? Neden?
Yanlış bir modelle gelmişlerse çok kibar bir biçimde bana niçin geldiniz? Doktora gittiğinizde ilacı siz mi söylüyorsunuz diye soruyorum. Eğer doğru bir modelle gelmişlerse; sizi alkışlıyorum, yaşasın aynı kafadayız, sizinle beraber çok güzel bir kıyafet hazırlayacağız diyorum ve kabul ediyorum, eğer doğruysa tabii. Yanlış bir modelse bu çok büyük bir yanlış, sizinle çalışmak galiba biraz problemli olacak deyip ikaz ediyorum. Fikrinin yanlış olduğunu önce ona anlatmam gerektiğine inanırım ve anlatırım, hakikaten doğru bir beyinse teslim olur ve ben onu sahiplenirim. Bu işin kaptanı benim derim; birlikte denize açılacaksak, bana izin vermelisiniz diyorum. Genelde beni bilen geliyor, bana teslim olmak için geliyorlar, ama artık internet olduğu için, instagramdan falan ellerinde dökümanlarla geliyorlar. Ben dökümanlara bakmadan; önce bana izin verin sizi keşfedeyim diyorum. Doğru tespitlerle onlara kafalarındaki modeli çok iyi anlatıyorum. Bunu duyunca rahatlıyorlar ve ben modellerimi gösteriyorum. Bazen telefonlarındaki modellerle aşağı yukarı aynı modeller çıkıyor, çok enteresan ve birlikte çalışıyoruz. Arada çok şaşıran da oluyor; onlara hiçbir zaman o model gibi olamayacaklarını doğru bir şekilde söylüyorum. Sadece dikmek için dikmeyeceğimi söylüyorum ve böyle konuşmam onları rahatlatıyor ve bana güveniyorlar.
-2014 yaz modası hakkında neler söyleyeceksiniz? Bu yaz neler moda?
Ben bu sene buz mavisinin esiriyim. Bu rengi birçok kişide görmek istiyorum. O buz gibi soğuk olan rengin yanında alev gibi taşıyabileceklerini düşündüğüm kırmızının esiri oldum. Sarının da doğru bir enerji vereceğini düşünüyorum koleksiyonumda; sarıyı çok iyi hissediyorum. Siyah ve beyaz da zaten vazgeçilmez bir renk olduğu için her sene hissederim. Vücudunun iyi olduğunu hissetiğim kişilerde dar kesim feminen çizgilerle, sırt dekoltesini önemsiyorum bu sene… Ön taraf tamamen kapalı, arkada yırtmaç ve sırt dekoltesiyle bir show görmek istiyorum kıyafetlerimde. Işıltı ve pırıltıya çok fazla yüklenmek istemiyorum, bir yerde ışıltı ve pırıltının çok daha etkileyici olduğunu düşünüyorum bu sene. Mesela geçen yıllarda kıyafetin tümünde ışıltı ve pırıltı hissediyordum; dünya modası da böyle hissediyordu, yine var çok pırıltılı giysiler ama ben bir yerde pırıltıyla dikkat çekmeyi seviyorum.
Tüllerin, organzelerin, uçuşan kumaşların bana çok büyük faydası olacağına inanıyorum ve davetlere de bu tip kıyafetler hazırlamayı düşünüyorum. Danteli herkes çalışıyor ama ben danteli çok farklı şekilde çalışıyorum. Herkesten bir adım önde nasıl olurum düşüncesiyle farklı bir tarzda çalışıyorum. tabii nasıl çalıştığımı anlatarak şimdi meslek sırrı vermek istemiyorum. Aksesuarı çok seviyorum, bu sene aksesuar ön planda kıyafetlerimde; eldivenler, ayakkabılardaki aksesuarlar, broşlar, tasmalar ve ayakkabılar önemli.
Saç renklerinde birkaç rengi bir arada sevmiyorum. Ya tam sarışın olacak, ya tam esmer ya da tam bakır, balyajlara pek sıcak bakmıyorum, çok renkli saçı sevmiyorum. Makyajda gözü ön planda seviyorum. Gerçi dünya modasında kırmızı ruj ön planda ama benim kadınlarımda göz dikkat çekici, dudaklar daha pastel oluyor.
-Sizinle sohbet çok güzeldi, samimi ve sıcak karşılamanız ve sorularımıza verdiğiniz içten yanıtlar için çok teşekkür ederiz.