Doç. Dr. Ozan Pazvantoğlu kaygı, endişe, panik bozukluk gibi sıkça rastlanan ruhsal sorunlar hakkında merak edilenleri Mavişehir Dergisi okurları için anlattı.
Son yıllarda “kaygı bozukluğu” terimiyle sıkça karşılaşmaktayız. Öncelikle, biraz “kaygı” kavramından bahseder misiniz?
Kaygı (anksiyete) bir duygudur, sevinç, öfke, üzüntü gibi. Kaygı; sıkıntı, iç daralması, bunaltı, boğuntu gibi terimlerle de isimlendirilir. Klasik tanımıyla; yaşamı, sağlığı ya da “iyi olma” halini tehdit eden ya da tehdit şeklinde algılanan bir duruma karşı orantısız derecede ortaya çıkan ve rahatsız edici nitelikte olan bir endişe halidir. Bu endişe haline “kötü bir şey olacakmış beklentisi” eşlik eder.
Kaygının belli bir düzeyi özellikle bazı durumlar için gereklidir. Örneğin, gelecek kaygısı taşımayan birinin çalışıp meslek sahibi olması zordur, sınıfını geçme kaygısı olmayan bir öğrencinin bir sınava gerektiği derecede çalışması beklenemez, ya da kendisine araba çarpmasından kaygılanmayan ve bu nedenle karşıdan karşıya geçerken trafiğe dikkat etmeyen birine araç çarpma ihtimali çok düşük değildir. Buna karşın, eğer kaygı, içinde bulunulan durumla uygunsuz ya da orantısız ise bu durumda yararlı değil zararlı olmaya başlar.
Kaygının zararlı olmaya başladığını nasıl anlarız?
Kaygı, eğer nadiren ve/veya hafif derece yaşanıyorsa kişi için pek sorun yaratmayabilir. Bununla birlikte sık olarak ya da çok sık olmasa bile çok şiddetli derecede yaşanıyorsa (panik atakta olduğu gibi) kişinin yaşam kalitesini önemli derecede etkileyecektir. Bireyin işlevselliğinin ve yaşam kalitesinin etkilenmesi, ondaki kaygı halinin artık bir psikiyatrist tarafından değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi gerekliliğinin göstergeleridir.
Kaygının ön planda olduğu ruhsal hastalıklar nelerdir?
Kaygı aslında bütün psikiyatrik bozukluklarda görülebilen bir belirti olmakla beraber bazılarında en belirgin belirti olarak karşımıza çıkar. Bu hastalıklardan bazıları şunlardır; panik bozukluk, sosyal anksiyete bozukluğu (sosyal fobi), obsesif-kompulsif bozukluk (takıntı hastalığı), yaygın anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, sağlık anksiyetesi (hastalık hastalığı).
Panik atak hangi belirtileri içerir ve nasıl bir seyir gösterir?
Panik atak, beklenmedik bir anda ortaya çıkan, yoğun kaygı, bedensel belirtiler (çarpıntı, nefes darlığı/açlığı, göğüs ağrısı, terleme, titreme, baş dönmesi, fenalaşma/baygınlık hissi, ellerde uyuşma, üşüme/ateş basması, karında burulma hissi) ve bu belirtiler sonrasında gelişen zihinsel belirtiler (“kalp krizi geçireceğim/geçiriyorum”, kalbim duracak”, “nefes alamayacağım”, “düşüp bayılacağım”, “aklımı kaçıracağım/delireceğim”, “kontrolümü kaybedeceğim” gibi) ile seyreden ataklardır.
Panik atak, bu bedensel belirtilerden bir ya da birkaçının hissedilmesiyle aniden başlar ve 5-10 dakika içinde en şiddetli seviyesine ulaşır. Atağın şiddetinin artmasına yol açan asıl faktör, ilk ortaya çıkan belirtinin (örneğin, çarpıntı) kötü bir olayın (kalp krizi, kalbin durması, düşüp bayılma) habercisi olarak yanlış yorumlanmasıdır. Bu yorum “doğal olarak” bir kaygı doğurur, bu kaygının hem kendisi oldukça sıkıntı vericidir hem de başka bedensel belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Kalp atımı daha da hızlanır, nefes alıp verme sayısı artar (hiperventilasyon), bu da kanda bazı kimyasal değişikliklere (ph değişikliği, alkoloz) yaratarak el ve ayaklarda uyuşmaya neden olur, böylece tabloya yeni bir bedensel belirti eklenir, ve bu da yeni bir yanlış yorumlama ve yeni bir kaygı artışıyla sonuçlanır.
Bu şekilde bir atak geçiren kişi ne yapmalıdır?
Bu şekilde bir atak geçiren kişi özellikle ilk kez böyle bir şey yaşıyorsa genellikle önce bir kardiyoloğa, nöroloğa ya da dahiliye uzmanına gider. Zaten böyle de yapmalıdır. Eğer, birey, bu hekimlerce yapılan değerlendirmelerde bedensel olarak sağlıklı bulunmuş ise psikiyatriste yönlendirilir. Psikiyatri uzmanına başvurma genellikle tekrarlayan bir çok atağın ve acil servis başvurusunun sonrasında olur. Ne yazık ki sürecin bu şekilde uzaması ruhsal sorunun yerleşmesine ve tedavisinin güçleşmesine neden olur. Bu nedenle atak geçiren ve fiziksel bir sorun tespit edilmeyen bireylerin psikiyatrik yardım almaya zaman kaybetmeden başlamaları önemlidir.
Panik atak, tek başına bir hastalık değildir. Birey hayatı boyunca sadece bir panik atak geçirmişse bu herhangi bir psikiyatrik hastalığa sahip olduğu anlamına gelmez. Bununla birlikte atakların sayısı artarsa teşhis koymak ve tedaviye (ilaç ve/veya psikoterapi) başlamak gerekir.
Panik atak hangi hastalıklarda görülür?
Panik atak bir çok psikiyatrik hastalığın seyrinde yaşanabilir, örneğin, depresif bozukluk, sosyal fobi, özgül fobi, obsesif-kompulsif bozukluk, sağlık anksiyetesi, sınav fobisi gibi. Bu durumlarda panik atak kaygı duyulan durum ya da nesneyle karşılaşıldığında ortaya çıkar. Örneğin, sosyal fobisi olan bir kişi sunum yapmak üzere kürsüye çıktığında, köpek fobisi olan bir kişi yolda aniden bir köpekle burun buruna geldiğinde, sınav fobisi olan bir öğrenci sınav başladığında panik atak geçirebilir. Böyle bir ruhsal hastalık ve ya tetikleyici bir durum olmaksızın ortaya çıkan ve tekrarlayan panik ataklar söz konusuysa bu duruma “panik bozukluk” denir.
Panik bozukluk nasıl bir hastalıktır?
Panik bozukluk, tekrarlayan panik ataklar ile seyirli bir hastalıktır. Panik bozukluğun yaşam boyu yaygınlığı %4-5, sadece panik atağının sıklığı %22 gibi yüksek bir orandır. Kadınlarda erkeklere göre 2 ila 4 kat daha fazla görülür. Hastalığın en sık başlama yaşları 25-30 ve 45-50 yaş aralıklarıdır. Genellikle başlangıçta psikiyatri dışı hekimlere başvurulduğu için panik bozukluk tanısının konulması ve tedavi başlanması gecikir.
Panik bozukluk ne gibi olumsuz sonuçlara neden olur?
Panik atak sırasında yaşanan belirtilerin yanı sıra, bu hastalığın yarattığı en önemli olumsuzluk, atak geçirme korkusu ile, daha doğrusu atak olursa yardım alamama endişesi ile ortaya çıkan kaçınmalardır. Hastalar, bu endişe nedeniyle kalabalığa, kapalı mekanlara (alışveriş merkezleri, restoranlar-kafe-barlar, asansör, araba, metro, vapur, uçak gibi ulaşım araçları, tünel) girmekten kaçınmaya başlarlar. Evde yalnız kalamaz olurlar ya da işlerine giderken yol güzergahlarını hastanelere yakın olacak şekilde ayarlamaya başlarlar. Doğaldır ki tüm bunlar hastanın yaşamında önemli kısıtlamalara yol açar, yaşam kalitesini ve işlevselliğini belirgin olarak bozar.
Panik bozukluğun tedavisi için hangi seçenekler bulunmaktadır?
Panik bozukluk tedaviye cevabı yüksek bir hastalıktır, hem ilaçlar ile hem de uygun psikoterapi yöntemleri ile tedavisi mümkündür. Yapılan çalışmalar, psikoterapi ve ilaç tedavisinin birlikte kullanımının, bunlardan sadece birinin kullanımına göre daha yüksek tedavi ve kalıcı iyileşme oranına sahip olduğunu göstermektedir. Panik bozuklukta en etkin psikoterapi yöntemi bilişsel-davranışçı terapidir. Bunun yanı sıra gerekli durumlarda diğer psikoterapi türleri (psikodinamik psikoterapi ya da destekleyici psikoterapi) de kullanılabilir, ya da onların da tekniklerinden yararlanılabilir. Panik bozukluğun ilaç tedavisinde ise başlıca anksiyete giderici ilaçlar ve antidepresan ilaçlar kullanılmaktadır. Yarar görülen antidepresan ilaç tedavisinin en azından 8-9 ay düzenli kullanımı tedavinin kalıcılığı açısından önemlidir.