Kiralık Aşk dizisinin parlayan yıldızı, Koriş karakteriyle tanıdığımız Onur Büyüktopçu, mütevaziliği, doğallığı ve güler yüzüyle kalpleri feth ediyor. Mavişehir Dergisi’nin sorularını tüm içtenliği ile cevaplayan başarılı oyuncu yeni projelerini ve hayata dair düşüncelerini bizlerle paylaştı.
Onur Bey sizi daha yakından tanımak istiyoruz. Nerede doğdunuz? Nasıl bir ailede yetiştiniz? İnternette doğum yeriniz İstanbul ve İzmir olduğunu söyleyen farklı bilgiler var.
Doğum yerim İstanbul ama yaşamadık İstanbul’da. Yani annem ve babam oraya gitmişler.
Anneniz babanız nereliler?
Babam Çankırılı, annem de göçmen aslında ama ben İzmir’de büyüdüm Göçmenlik var köken olarak ama 18 yaşıma kadar İzmir’de yaşadığım için İzmirliyim diyorum. Türkiye’de hep karışıktır ya; nerede doğduysan orayı söylersin. Aslında babam da yaşamamış Çankırı’da, annem de birçok yerde bulunmuş. İzmir’de yaşamışlar, durum böyle olunca ben de İzmirliyim diyorum ve böyle söylemek hoşuma gidiyor çünkü bana gurur veriyor İzmirli olmak.
Peki İstanbul’da yaşam nasıl?
İstanbul’da yaşamın en kötü yanı trafik ve kalabalık. Onun dışında güzel, ben çok seviyorum İstanbul’u. 18 yaşımda ayrıldım İzmir’den, bir yurt dışı maceram oldu.
Sanırım İngiltere’de bulunmuşsunuz?
Evet İngiltere’ye gittim. Mesleğimi İstanbul’da icra edebildim, İzmir’de de Devlet Tiyatrosu’nda oynadım iki yıl kadar ama iş imkanı daha çok İstanbul’da olduğu için orada yaşamayı tercih ettim.
İngiltere’ye Tiyatro eğitimi almak için mi gittiniz?
Dil okulluna gittim ilk önce, sonra tiyatro okullunda okudum. 4 buçuk sene yaşadım orada ve sonra orada işimin bittiğini düşünüp 2009 yılında Türkiye’ye döndüm. Devlet Tiyatrosu’na girdim. “Ölüleri gömün” adlı tiyatro oyununda oynadım. Daha sonra cast direktörlüğüne başladım. Gündüzlerim boştu, menajerlik yapmaya başladım.
Cast direktörlüğüne Kanıt diziyle başladığınızı biliyoruz.
Evet Kanıt dizisi ile başladım. Onun son 25 bölümünün castını yaptım. Sonra ayrıldım oradan. Umutsuz Ev Kadınları, Fatih dizisi, Aşk Ekmek Hayaller dizisi, Ruhumun Aynası ve en son da Kiralık Aşk’ın castını yaptım. Tabii 22. bölüme kadar yaptım castını sonra yoğunluğumdan dolayı yapamadım. Çünkü sette çekimim var ve bir taraftan oyuncu arıyordum. İki işi birden yapamıyordum ve artık yürütemediğim için 22. bölümde bıraktım. Sonra bir daha cast direktörlüğü yapmadım, şu anda da yapmıyorum.
Kiralık Aşk dizisinin bu kadar izlenmesinde Koriş karakterinin büyük etkisi vardı değil mi?
İşin komedi tarafındaydı Koriş karakteri, bu yüzden çok sevildi. Çünkü romantik tarafında çok şey vardı dizinin. Hani hep bir ağır aksak işleyişi vardı oda olması gereken bir şey sonuçta. Biz bir hapishane görmedik, tutuklanma görmedik, bir ambulans görmedik. Bunlar olmadan bunu başarmak, bu kadar sevilmek çok zor. Çünkü her bölümün sonunda bir soru işareti olması gerekiyor ki sonraki hafta merak unsuru olsun. Komedide özellikle Nergis’e (Nergis Kumbasar) ve bana rol yazmaya başladılar. Oldukça sevildi rollerimiz. Çift olarak sevildiği için, seyirci bizi izlemekten keyif aldığı için de devam etti.
Aslında komedi zeka işi, zekayla yapıldığı zaman çok daha değerli oluyor. Günümüzdeki komediyi biliyorsunuz hep argo, vurdulu kırdılı vs. sizin komedi tarafında duruşunuz nasıl?
69 Bölüm boyunca küfür etmeden bir karekteri sevdirebilmek çok büyük bir başarı. Yoksa çok iyi komedi oyuncuları var, çok iyi de komedi işleri oldu şimdiye kadar ama öyle bir karekter küfür etmeden kendini sevdirdiyse bence en önemli şey bu. Ayrıca benim için doğaçlama çok önemliydi. Koray’ı canlandırırken %60, %70 doğaçlama yaptım. Metni okuyordum, anlıyordum ve kendimden bir şeyler katıyordum. Ağlamalar, gülmeler, o iki uçta yaşamalar, yani gülerken birinin aniden ağlaması değişik bir ruh halidir. Bunları doğaçlamayla yansıtmaya çalıştım. Eğer tek düze sadece elimde yazanı okuyup oynasaydım bu kadar çok sevilmezdi diye düşünüyorum.
Doğaçlama olduğu için tabii Nergis’le sahnelerimizde özellikle o dile öyle bir alıştık ki, durum bizim için çok eğlenceli bir hal aldı. Benim için büyük bir nimettir Nergis’le oynamak. Benim önümü çok açtı, bana çok iyi paslar verdi. Nergis çok zeki bir kadındır, nereden neyi algıladığını çok iyi anlayan bir kadındır. Biz sahnelerimizi büyük bir hızla pat pat diye bitirirdik 🙂 Kiralık Aşk’ta en kısa süren sahneler bizim sahnelerimizdi. Çok da gülerdik özellikle beraber olduğumuzda çünkü birden bir şey çıkıyordu ağzımdan ve çok eğleniyorduk.
Koriş karakterinin en sevilen özelliği karşısındaki kişiye hakaretler etmesiydi. O hakaretler de mi doğaçlama çıktı?
Evet onlar da doğaçlamayla başladı sonra sevildi. Tabii ki ince bir çizgi var onu aşmadım, onu aşsaydım kötüye gidebilirdi. Ayarında, tadında bıraktık. Bazen tabii seyirciler de sıkıldı, çok tekrarlara düştük çok fazla zayıflama ve sürekli bir dedikodu konusu oldu.
Çok fazla tekrara girince değişik şeyler yapmaya karar verdik. Senaristimiz de çok iyi bir kalemdi. Meriç’in zekasına hayranımdır, çok ters köşe şeyler de yazdı. Özellikle dizinin dram ve romantik tarafında…
Şimdi ne yapıyorsunuz?
Şu an Youtube kanalı açtım, her hafta bir ünlüyle bir program yapacağım. Kendi evimde, samimi bir ortamda olacak. Magazin soruları sormayacağım. “Canım nasıl gidiyor çekimler” gibi sorular sormayacağım. Yani kadınlarla Playstation’da maç yapacağım, erkeklere mutfak önlüğü giydirip mutfakta mantı açtıracağım. Birlikte şarkılar söyleyeceğiz ya da birine bana örgü öğret diyeceğim ve birlikte örgü öreceğiz. Bunun gibi değişik şeyler olacak.
Peki youtube kanallının getirisi olacak mı size?
Maddi açıdan evet, sponsorlar gelmeye başladı ama ben çok reklam kokan şeyleri sevmiyorum. Turkcell sponsorumuz oldu, o bakımdan iyi bir şey benim adıma ama manevi olarak getirisi daha önemli. Çünkü ev ortamında eline çiğdemini alıp sohbet ederek program yapmak eminim çok keyifli olacak.
Oradaki duruşunuz Koriş karekteriyle bağdaşacak mı yoksa tamamen kendiniz mi olacaksınız?
Tamamen kendim olacağım.
O zaman kendinizden bahseder misiniz? Onur Büyüktopçu nasıl biri?
Yakınlarım hep çok iyi ve temiz kalpli olduğumu söylerler. Küçüklüğümden beri merhametli ve iyi bir insan olmak için gayret ederim. Benim için en önemli şey terbiyedir. Ablam sosyal medya hesabımdan bana gelen yorumları okuyup bir gün beni aradı ve “Sevilmek ne kadar güzel bir his, herkes senin hakkında olumlu şeyler düşünüyor, bu beni çok mutlu ediyor” demişti.
Biz hep kendi aramızda konuşuyoruz kimler kapak olamaz dergimize diye, hatta böyle bir afiş yapalım diyoruz 🙂 Gerçekten şansımız öyle güzel gidiyor ki güzel yürekli, güzel kalpli insanlar her zaman kapağımızda röportaj konuğumuz olarak yer alıyor. Bu yüzden çok mutluyuz, sizin karşınızda olmak bize ayrıca mutluluk veriyor.
Çok teşekkür ederim. Benim için Mavişehir önemli çünkü ben daha orta okuldayken kazıkları yeni çakılan bir yerdi Mavişehir. Hatta geçen gün arkadaşım Ayhan’a söyledim biz 24 sene önce ders işlerken inşaat seslerini dinlerdik. Buralar bataklıktı. Şimdi ise çok güzel bir gelişim gösterdi. Ailemle burada yaşadık. Annem ve ablamla… Mavişehir’de çok arkadaşım ve çevrem var. O yüzden benim için önemli bir yer Mavişehir. Bir İzmirli olarak Mavişehir Dergisi’ne röportaj vermek beni çok mutlu etti. Sizi de tebrik ediyorum Mavişehir’e çok güzel bir değer kazandırmışsınız.
Hem sosyal haytınızda hem de iş hayatınızdaki olmazsa olmazlarınızı ve kesinlikle kabul edemeyeceğiniz şeyleri öğrenebilir miyiz?
Ne olursa olsun ailemle dostlarımı hiçbir şeye değişmem. Onlar benim için çok önemli ve çok değerli. Kariyer açısından bakıldığında da benim içime sinen ne olursa onu oynamayı seviyorum. Bu benim işim, ben onunla mükellefim. Sabah nasıl işe gidiyor insanlar, benim için de aynı şey geçerli. Artı bir özelliğim yok. Çok ön planda ve popüler olduğumuz için bu durumun getirileri oluyor ama bazen de olumsuz şeyler yaşıyoruz. Onun dışında benim olmazsa olmazım uyku düzenim. Uykum çok önemlidir. Mesela yemeği çok düşünmem belki ama uykumu mutlaka iyi almalıyım.
Peki uyku düzeniniz nasıl? Günde kaç saat uyursunuz?
8 saat uyumam gerekiyor. 7 buçuk saat bile uyusam ertesi gün kötü oluyorum. Mesela arkadaşlarım arasında günde 4 buçuk saat uykuyla bütün gün ayakta durup hatta ertesi gün de sabahlara kadar eğlenebilenler var. Ben bunu asla yapamam. Hele ki set zamanı dışarı kimse çıkaramaz beni, doğum günlerine bile gitmem. Benim için işim o noktada ön planda.
Hangi burçtansınız ?
Boğa burcuyum.
Hayal ettiğiniz bir rol veya şöyle bir ortamda, şöyle bir sette çalışsam ne kadar güzel olur dediğiniz bir hayaliniz var mı?
Ben Muhteşem Yüzyıl’ın ilk sezonunda oynamayı isterdim ama dönem yüzüm olmadığını düşünüyorum. Bir cast direktörü olarak sölüyorum bunu. Kimisi dönem dizisine uygundur, kimisi değildir. Benim öyle bir yüzüm yok.
Ben Koray karekterini başkası canlandırırken izleseydim, keşke bu karekteri ben oynasaydım derdim buna eminim. O kadar net oturdu ki o rol üzerime, benim için çok büyük bir şans oldu. Çünkü normal hayatta da komediye yatkın bir karekterim var.
Aslında hep dramlarda oynadım, hem tiyatroda hem televizyonlarda ama komedi benim için önemliydi ve iyi bir şey yaptığımı düşünuyorum. Ağlatmak çok kolay. Arkaya bir müzik verirsin, bir slow motionlar verirsin, iki damla gözyaşı damlasıyla gözlerin sulanır ve akar. Ama komedide birini güldürmek zordur. Hele ki böyle bir devirde bu kadar olaylar yaşadığmız, bu kadar kayıplarımızın olduğu bir dönemde bunu yaşamak inanılmaz bir şey.
Bir anımı anlatayım size;
Cihangir’de oturuyordum geçen sene. Bir gün bir markete girdim alışveriş yapacağım, benim yaşlarımda şık giyinmiş bir kadın beni gördü, yanıma geldi birden sımsıkı sarıldı ve kitlendi. Ben de “hay Allah ne yapsam” falan diyorum içimden. Sonra kadın ağlamaya başladı ama nasıl içli içli ağlıyor. Fanlarımdan biri mi diye düşündüm ama onlar da küçük yaşlardaki kızlar oluyor genelde.
-Hanım efendi iyi misiniz? diye sordum.
-“Annem, babam Cihangir’de oturuyorlar” dedi. “Babama kanser teşhisi konuldu ve ağır bir aşamasında hastanede yapılacak bir şey kalmadığı için eve gönderdiler. Her Cuma akşamı sizin sahnelerinize çok gülüyordu ve bu çocuk ağrılarımı unutturuyor diyordu. Bunu yaşattığınız için teşekkür ederim” dedi.
Ben çok şaşırdım, böyle bir durumda ne cevap verilir bilemedim. Başınız sağolsun dedim. Eve gidince ağlamaya başladım. Türkiye’de o kadar zor zamanlar yaşayan ve bir nebze bile olsa “Aaa bu çocuk çıktı yine güldürdü bizi” diyen insanların var olduğunu bilmek dünyanın en güzel şeyi. Benim için parayla pula asla ölçülen bir şey değil.
Bu kadar tanınıyor olmanın günlük hayatınıza yansıyan olumsuz yönleri oluyor mu?
Oluyor evet. İnsanlar haklı olarak fotoğraf çektirmek istiyorlar. Onun yerine beş dakika konuşsalar benimle belki bir şeyler alacağız birbirimizden. Fotoğraf geçici bir şey, sosyal medyasına koyup “Aaa bak Koriş’le fotoğrafım var” demek için yapılan bir şey. Elbette bu da güzel ama bunun yanında iletişime geçip bir şeyler paylaşabilmek daha iyi olur diye düşünüyorum. İnsanların birbirine bir şey katabilmeleri dünyanın en güzel şeyi. Sevgili Perran Kutman’ın bir röportajını okumuştum, bu durumdan bahsetmişti. Öyle anlar oluyor ki, ben yemekteyim ve çok açım, şekerim düşmüş biri geliyor çok yüksek bir enerjiyle, “Koray’ı görüyor çünkü” Fotoğraf çekilmek istiyor, o an ne yapacağımı şaşırıyorum. Moralim bozuk olabilir, biriyle kavga etmiş olabilirim. İnsanım her şeyden önce. İnsanların yaklaşamı bazen geriyor.
Böyle bir anda anlayış göstermek yerine, gerçekte ne kadar ukalaymış diye düşününler bile olabilir.
Bana oldu öyle şeyler. Fotoğraf çekilebilir miyiz diyorlar, tabiiki çekilebiliriz diyorum video çekilebilir miyiz diye soruyorlar. Video çekilmeyi çok sevmiyorum ama kırmamak için kabul ediyorum. Onur olarak video çeksinler istiyorum. Hadi Koriş olarak gül onun gibi konuş diyorlar. Ben bunu yapamam -çünkü kanal izin vermiyordu- Onu yapamam dediğim zaman basıyor kalayı bana. Seni izlemeyi bırakırız, size biz değer veriyoruz demeye başlıyorlar. Yani bunlar çok yanlış şeyler, hoşuma gitmiyor.
Bunu Türk toplumunun kültür veya eğitim yapsına bağlayabilir miyiz?
Ben onlara klavye manyakları diyorum. Çok kötü niyetli insanlar var. Tamam bizi çok seviyorlar, izliyorlar ama yaklaşımları yanlış.
İngilterede 4 buçuk sene kaldınız. Mesleki anlamda orada bir deneyiminiz olmuştur ya da gözlemleriniz olmuştur. Biraz bahseder misiniz?
İngiltere sanat yönünden çok gelişmiş bir ülke. İnsanlar orada gerçekten sanat yapıyorlar. Ben İstanbul’da cast direktörlüğü yaparken, arkadaşımın paraya ihtiyacı var diye yardımcı olmak istemiştim. Şu dizinin castını yapıyorum gel iki bölüm oyna bölüm başına şu kadar para veriliyor demiştim, ben bölüm oyuncusu değilim diye geri çevrildim. O kadar egolu insanlar var ki Türkiye’de. Daha hiçbir şey yapmamış, okuldan mezun olmuş iki oyunda oynamış ama ego tavan. Bence okullarda ve konservatuarlar da ego öğretiliyor.
Ben İngiltere’de oyunculuk okurken harçlığımı çıkarabilmek için tuvalet temizledim, barmenlik yaptım, yaşlı bir adama bakıcılık yaptım. Ona banyo yaptırırdım haftanın iki günü. Yani bunlar çok anormal geliyor ama aslında çok normal şeyler. Paraya ihtiyacım vardı, okulumun parasını ödemem gerekiyordu, kiramı ödemem gerekiyordu, haftanın bir günü arkadaşlarımla bir şey içmek için para lazım oluyordu onun için de çalışmam gerekiyordu. Benim zengin bir ailem yok, bana her ay pountlar gönderemediler.
Menajerlik yaptığım dönemde oyuncular gelip dizide oynamak istiyorum diyorlardı. İnşallah diyordum. İstemekle olmuyor şans işidir dizide oynamak. İki aylık param var, iki ay kalabilirim İstanbul’da diyen olduğunda kitapçıda çalışmayı düşünür müsün diye sordum ya da bir yerde satış elemanlığı yapabilirsin. Ama bu fikri asla benimsetemiyordum.
Ben yıllarca dublajdan kiramı çıkardım. Sekiz saat bir odaya girerdim seslendirme yapardım. Dizi için geldim İstanbul’a diyen biri bence baştan kaybediyor. Kardeşim sen sanat için değil ünlü olmak için gelmişsin. O yüzden konservatuarlarda hep oyunculara ego öğretiyorlar diye düşünüyorum. Ego kontrol altında tutulduğunda kötü bir şey değildir. İnsanlara varoş diyerek, tabak fırlatarak ünlü bir oyuncu olmaya çalışırsan bitersin.
Ama bir yandan da baktığımda öyle değişik insanlar var ki onunla yakalanıyor, bununla yakalanıyor, bir bakıyorsun reklamlarda baş rol oyunuyor. Türkiye magazini seven bir ülke. Magazinden beslenen bir ülke. Her pazar kahvaltı yaparken bir film izlemek yerine magazin programlarını izliyoruz. O bizi çekiyor. Ben de izliyorum magazin programlarını. Bunların izlenmesine karşı değilim ama aynı zamanda her bireyin kendini geliştirebilmek adına daha çok çaba sarf etmesi gerektiğine inanıyorum.
Onur Bey sizinle karşılıklı böyle güzel bir röportaj gerçekleştirmek inanın çok keyifliydi. Çok teşekkür ederiz.
Benim için de çok büyük bir keyif oldu. Ben de sizlere teşekkür ederim. Böyle güzel bir dergide yer almak beni de çok mutlu etti. Başarılarınızın devamını dilerim. Mavişehir Dergisi’nin değerli okurlarına sevgi ve saygılarımı sunarım.
Röportaj: Duygu Attila – Aras Attila