ÇELİK İLE ÖZEL RÖPORTAJ

Canlı dinleme fırsatınız oldu mu?
Hayat görüşünün inceliklerini anlamaya çalıştınız mı bilmiyorum…
Ama hayatında yaşadıkları ve başardıklarıyla birçok doyuma ulaşmış, hayatın anlamına dair fikirler yürüten ve yaptığı işe duyduğu saygıyla sürekli araştıran ve geliştiren biri var karşımızda…
Türkiye’nin en değerli seslerinden biri olan Çelik huzurlarınızda…
12 Mayıs 1966 İstanbul doğumlu Çelik, müzik hayatına İTÜ Türk Musiki Devlet Konservatuarı, Temel Bilimler Bölümü’nde kontrbas eğitimi ile başladı. Hayatımıza ilk 1991 yılında İzel&Çelik&Ercan grubu ile giren, 1993 yılında yoluna yalnız devam eden, birçok unutulmaz şarkıya eşsiz sesiyle can veren Çelik, geçtiğimiz günlerde MaviBahçe AVM’deki Fratelli La Bufala’da İzmirli hayranlarına unutulmaz bir gece yaşattı ve sorularımızı tüm içtenliği ile cevapladı… Yepyeni bir albüm hazırlayan Çelik’e sanatını, kendisini ve merak edilenleri sizin için sorduk.

En başa dönsek, bize Çelik’i anlatır mısınız? Nasıl bir ailede yetiştiniz? Nasıl bir eğitim aldınız? Müzikle tanışmanız nasıl oldu?
Allah rahmet eylesin babam bir terzi imiş, işleri bozulunca ilk yeri Sütlüce olan Arçelik fabrikasında işe girmiş… Arçelik ailimize uğur getirdi diye düşünmüş annemle babam… Adımı Çelik koymuşlar… Sanırım bu uğur hala devam ediyor..

Geleneklerine çok bağlı ama bunu asla gösteriş haline getirmeyen bir ailede büyüdüm… Bu edeple büyütüldük dört kardeşimle beraber.. Anlatsam çok güzel senaryo olur… İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nı, İTÜ Sosyal Bilimler’de yüksek lisansımı ve yine Sosyal Bilimler’de doktoramı tamamladım… İyi hocalara denk düştüm ve sanırım sağlam bir eğitim aldım, konuyu da iyi kavradığımı düşünüyorum… Müzikle tanışma ise ergenlik çağında geceleri radyo dinlememle başladı… O zaman ki tüm reklamların müziğinin notasını şu an ezbere yazabilirim… O kadar aklıma kazınmış… Bu iyi mi, kötü mü o ayrı bir konu.

İnsanlar sürekli yapılmış veya başarılmış bir işin sonucuna göre havaya girerler, yaşanılan sıkıntıları, zorlukları ve ödenen bedelleri hiçbir zaman göremez, sadece ortaya çıkan sonuca ve bulunulan duruma imrenerek fikir yürütürler… Müzik ve sanat tercihinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Yaşadığınız zorlukları, ödediğiniz bedelleri önceden görseniz ne düşünürdünüz?
Sorularınız çok güzel ve kaliteli. Cevap verirken dilerim zorlanacağım…
İlahi amaca yönelmemiş hiçbir etkinliği sanat olarak görmüyorum… “Hamdolsun hamd ettiren Allah’a” sözünü seviyorum ve bunu “Ben dilemesem siz dileyemezsiniz” ayeti ile karşılamayı çok doğru buluyorum…

Yapıp etmelerimiz, havalarımız, cakalarımız, egolarımız, kibirlerimiz var ama buna sadece alet olduğumuz bilincine sahip olamıyoruz…
Benim yaptığım işte ne bedeller ödeneceği konusu ders olarak okutulamaz, bu mümkün değil… Yani kimse bu konuda vaaz veremez ve ders de çıkaramaz… Çünkü her biri birbirinden farklı kişililerin davranışlarından bahsediyoruz. Ne yapacakları asla belli olmayan ve birbirini tutmayan insanların hangi birisinin davranışını bir başkasına “Bak bu şu bedeli ödedi” diye göstereceğiz ki? Bunlar anlatılamaz yaşanır… Başka bir iş benim işim… Dışarıdan bakınca çok parıltılı ama içi viranedir… Herkesin harcı değildir… Çok kişi bu yolda heba oldu gitti… Ayakta kalanlara değil kalamayanlara bakarsanız daha çok olduklarını görürsünüz…

Müzik yapıyor, kitap yazıyor ve projeler üretiyorsunuz… Bizlere müzik dışında da aktardığınız şeyler oluyor. Misyonunuz ve çabanızın temel nedenlerini öğrenebilir miyiz?
İlkem var benim… Bu ilkeler halamın ilkeleri değil… İnsanlık var olduğundan beri var olan ilkeler.. Bu ilkeleri kim taşıyorsa o benim önderim… Liderim değil… Barış, adalet, merhamet, sevgi, emek vs.

Çok düşüncelerimiz var ama bunları yavaş yavaş paylaşabiliyoruz, sanat hep hızlıdır… Galileo hızlıydı, engizisyon onu hep geri çekti… Da Vinci çok hızlı idi ancak günümüz sineması biraz anlar gibi oldu… Hypatya diyeceğim ama kim ismini bilecek ki?

Tabii ki ilkelerimiz ve hedeflerimiz var… Bir simit ile karnımı doyurabileceğim bir dünyada tüm kazançları bir amaç için dönüştürmek bizim işimiz… Olmayanı göstermek… Görünmeyenin görünür hale getirilmesi ilahi bir duygudur… İnanılmazdır… En kültürlü, en ünlü okula giden kimse “Beni yak kendini yak” sözlerini yazamıyor…. Harry Potter yapamıyor… vs. vs. bunlar senin önüne geliyor…

Ne uğruna? Amaç ne? Sadece bir şarkı mırıldamak mı?
Benimki asla öyle olmadı ama ağır ağır dikkatli bir şekilde ve ana hedefe, ana ilkeye doğru ki o da yaradılışın anlamıdır…
Bu dünyaya hayvan gibi yiyip içmek pisletmek ve üremek için mi gönderdi beni yüce yaratıcı?
Bir kişiye bile bir faydamın olduğu bir yaşam mı? Çok sıkıcı ve avam…

Geçtiğimiz yıllarda ‘Şizoid’ isimli müzik gösterisinin tanıtımı için kadın kılığına girdiniz. Daha sonraki dönemde ise şiddet ve öfkeye dikkat çekmek için soyunarak poz verdiniz. Sizce vermek istediğiniz mesajlar yerine ulaştı mı?
Ulaşmış görünmüyor ama bu bizi yolumuzdan döndürmez ve sonunda toplum kendine acı dokundukça çaresini mutlaka arar ama sanatçı, kimse acı çekmesin diye kendi acı çeker… Sanatçı da bu demek zaten yoksa tekniker olurdu.

Eski şarkıların müzik altyapıları, sözleri, dinleyiciye verdiği haz yeni şarkılarda bulunamıyor. En azından eski şarkılardaki kadar çok sıklıkla bulunamıyor… Bu kadar eskiye özlem varken sizce artık 90’lı yıllardaki kadar samimi şarkılar neden üretilmiyor?
İki ayrı sağlam sebebi var;
Birisi ideolojik bir diğeri ise müzik bilgisinin olmaması…
Sanat bir ilimdir ehli tarafından yapılmazsa o teknik olur…
Günümüz pop müziği imütasyon ve anlamaz denilen halk bunu çok net anlayarak ve eserleri almayarak gösteriyor… Şarkıların alt yapıları aynı kişiler tarafından aynı enstrüman ve teknik kullanılarak yapılıyor ve aynı ritm hızı kullanıyor… Dinleyici inek değil; insan! Ruhunu besleyecek, yemez bunu, sektör bize gösterdi ki yemiyor…

Müzik her zaman ruh içermeli. İdeolojik kısmı ise çok daha ağır…
Beş evlilik yapmış ve boşanmış adam aşk şarkısı yok diyor. Yahu kardeşim var ve sen anlamıyor olabilir misin? Doksanları arayacağına kendinde ne arıza var arasana…
Bu bir özgürlük sorunu! Özgürlük yani sorumluluk… Bu tipolojiye dikkat et. Sorunu başkasında arar, kendisi muhteşemdir, onda hata yoktur… İşini hep başkası yapsın sorununu başkası çözsün ister…
Onun laikliğini asker korumaladır. Kendisi sorumluluk almaz, yani veaseyt aklı…
Bu akıl 90’ı da arar 80’i de arar; arar da bulamaz. Ve biz de buna göre müzik yapmayacağız…
Biz kervanız, yürüyoruz biz…

Biraz da yeni albümünüzden bahsedelim.. Bu albümde bildiğimiz ve özlediğimiz Çelik’i mi yoksa bambaşka bir Çelik mi göreceğiz?
En iyi bildiğim ve yıllardır yaptığım iş müzik… Bu albümde de hiç sanat yapacağım vs. kaygısı olmadan basit bir şekilde duygularımı aktardım. Sanırım bu içtenlik kolayca hedefini bulur.. Ben hep aynı kişiyim.

Sizi en heyecanlandıran parça hangisi oldu? Yine şarkılarınızın sözleri size mi ait? Hangi isimlerle çalıştınız albümünüzde?
Hepsi ayrı hoş ve ayrı bir emektir ve bir o kadar da değer yüklüdür ama bu albümde benim hitim “Hey kız”. Müzik okulu gibi bir şarkı… Tabii her zaman ki gibi albümün en son şarkısı. Müzisyenin beğendiği şarkıyı toplum beğenmiyor, o yüzden ben de kendime yaptım.

Yeni albümünüz romantik şarkıların mı yoksa hareketli şarkıların mı ağırlıklı olduğu bir albüm oldu?
Bütün albümlerim birbirine asla benzemeyen şarkılarla dolu oldu.
Bu albüm de öyle.
“Hercai” ile “Meyhaneci” benzemez… “Sen yoluna ben yoluma” ile de “Kızımız olacaktı” benzemez… “Bu şehirde” ve “Cici kız” benzemez… Başka başka dünyalar… Yani içinde bulunduğumuz pop dünyasının tam da tersi… Bu aldüm de aynen böyle her biri birbirinden farklı kontras duygularla dolu bir albüm.

Sizin kemikleşmiş bir hayran kitleniz var. Sizin sesinizi dinlemekten asla sıkılmayacak olan bir hayran kitlesi.. Peki bu albümde yeni yetişen nesile de ulaşabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Biz profesyoneliz… Bir kitleyi ve sadece bir kesimin sanatçısı olmak hayali bizi sıkar, dar gelir bize…
“Dum ka ka” sadece aptalca anlamsız bir terennüm değildir.
Ya da “dongi dongi…” Bunlar çocukların ilk dillerinin dönebildiği hecelerdir ve toplumda en önce şarkıyı çocuk algılar..
Ben toplumda bugüne kadar “Ateşteyim” şarkısını benden ismi ile isteyeni neredeyse hiç duymadım radyocular haricinde; istek hep aynıdır; dum ka ka! Bu albümde de bir terennüm var… Kolayca hedefi bulacak.

“Devir değişti, Çelik’de değişti” sözlerinizin üzerinden yıllar geçti. Çelik tekrar değişti mi?
Bu şarkı protest bir şarkıdır… Pop müziğin sırrı budur… Protesto edersiniz ama anlaşılmaz… Saklanır, sırlanılır ki bu da çok iyidir çünkü şarkı topluma mâl olur…

Konu şu; ben kararktersiz değilim asla değişme niyetim de yok… İlk gün ne ise o… Dünya değişiyor ve tatsızlaşıyor durum… Ben o değişen dünyaya karşı kendi konumumu ilkelerimden vaz geçmeyeceğim bir yere konumladım… Değişen dünyada yerimi sabitledim, ahdime sadık kaldım…. Değişen dünyada yerim değişti gibi görünüyor… Herkesin ayağı kaydı dünya dönerken, ben ise değişen devre karşı yerimi sabitledim.

Sosyal medya çok ciddiye alınmalı mı? Çelik sosyal medyayı ne kadar önemsiyor? Nasıl kullanıyor? Kendi mi yönetiyor yoksa bir ekibi mi var?
Sosyal medya cenabet bir yer bunu daha önce de söyledim. Ben onu neden ciddiye alayım ki? Ama o beni ciddiye almak zorunda… Ben onu kullanırım onun kulu olmam, amacım için araç olur… Elektirik kesildiğinde köşeme çekilir ve kitabımı okurum ben ve zerre kadar net neden yok sıkıntısı olmaz bende… İşin profesyonel yönetilen kısmı tabii ki var ama biz işimizi çok iyi takip ederiz…

Sadece evet veya hayır’la cevap vermenizi istesek:
— Bankanızda 2.650.000 Tl’nin üstünde paranız var mı?
Böyle soruları sevmem ve cevap da vermem.
— Hiç elleriniz doluyken, bir ayağınızla kapı tutup burnunuzla düğmeye basmaya çalıştınız mı?
Evet ve hep de başardım. Başarı sırrım burnumun uzunluğu.
— Hiç ufo gördünüz mü?
Hiç başaramadım ama hayalim.

Son olarak İzmir ve İzmirliler hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Seviyorum o şehri ve orada yaşayanları…

Değerli cevaplarınız için çok teşekkür ederiz..
Sevgi dolu saygılarımla…

Röportaj: Aras Attila