Felsefenin Doğduğu Yunanistan’da Bir Türk Yazardan Felsefe Kitabı

Mavişehir Dergisi özel röportaj

Gazeteci-yazar Uğur Oral Türk Yunan dostluğunun gelişmesi adına sarf ettiği çabalarla sadece Türkiye’de değil, Yunanistan’da da oldukça tanınan bir isim. İnternette herhangi bir arama motorunda arattığınızda Oral’ın bu alandaki çalışmalarına dair Yunanca ve Türkçe sayfalar dolusu haber çıkar karşınıza.

Yunanlıların “Barış ve kültür elçisi” olarak adlandırdıkları Oral,  Atina’da Yunanlı zihinsel engelli çocuklar için çalışan Amimoni Vakfı yararına üç kişisel fotoğraf sergisi açtı. Yunanlıların büyük ilgi gösterdiği konferanslar verdi. Türkiye’de de iki ülke arasındaki dostluğun pekişmesi bağlamında çok sayıda konferansa imza atan, bir tanesi Yunanlı sanatçı Athanasios Stasinopoulos  ile birlikte olmak üzere Türk-Yunan dostluğu temalı dört tane sergi açan Uğur Oral’ın geçtiğimiz aylarda Yeni Asır Gazetesi’nde altı gün süren “Yunanistan Nereye Gidiyor?” başlıklı çok kapsamlı bir yazı dizisi de yayınlandı.

Uğur Oral iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesi bağlamında uzun yıllardır sürdürdüğü çabalarına yeni ve anlamlı bir halka daha ekledi.  Geçtiğimiz ay Oral’ın Yunanistan’da Στιγμές και Στοχασμοί  (Anlar Ve Düşünceler) isimli kitabı yayınlandı. Yunancaya çevirisini Olga Firuze Kurt’un yaptığı ve komşu ülkenin önde gelen yayınevlerinden Militos Yayınları’ndan çıkan Anlar Ve Düşünceler tüm Yunanistan’da kitapçıların raflarında yerini aldı.

Dergimizin yayın hayatına atıldığı günden bu yana her sayımızda köşe yazılarını ilgiyle okuduğunuz deneyimli gazeteci yazar Uğur Oral ile hem Yunanistan’da yayınlanan kitabı hem de Türk Yunan dostluğunun gelişmesi bağlamında yürüttüğü çalışmaları hakkında konuştuk.

YUNANLI DOSTLARIM MOTİVE ETTİ

Yunanistan’da bir kitap yayınlama fikri nasıl oluştu?
Açıkçası bu talep Yunanlılardan geldi.  İlginç bir öyküsü var “Anlar Ve Düşünceler” in. Fotoğraf benim için bir tutku. Aynı şekilde felsefe de. Bir süredir felsefi denemeler kaleme alıyordum. Türkiye’de açtığım bir sergide bir  “ilk”i  denedim, fotoğrafla felsefeyi buluşturdum. Yani, sergide fotoğrafların yanına bazı denemelerimi koydum. İlginçtir denemelere gösterilen ilgi fotoğrafların bile önüne geçti. Sergi ziyaretçilerinin cep telefonlarıyla denemelerimin fotoğraflarını çekip sosyal medya hesaplarında paylaştıklarını gördüm. Atina’dan ilk sergim için davet aldığımda yaşadığım bu deneyimi üç sergime de ev sahipliği yapan kültür merkezinin sahibi değerli dostum Nikos ile paylaştım. Aynı konsepti Atina’da da denememi istedi Nikos. Denemelerin bir kısmı Yunancaya çevrildi ve aynı sergiyi Atina’da açtım. Yunanlı sanatseverlerin ilgisi tahmin dahi ettiğimden büyük oldu. Sergi ziyaretçileriyle saatlerce felsefi denemelerim üzerine konuştuk. Tüm Yunanlı ziyaretçiler adeta ağız birliği etmişçesine bu formatı kitap haline dönüştürmemi istediler. Serginin anı defterine “Kitabınızı bekliyoruz” diye not düşenler bile oldu. Yunanlı dostlarımın bu yoğun talebi ve motivasyonu neticesinde, açıkçası hiç de aklımda yokken “Neden olmasın?” diye düşünmeye başladım. Atina’da çok sevdiğim bir dostuma açtım düşüncemi. “Seni birisiyle tanıştıracağım” dedi. Ertesi gün arkadaşım Theodore ile birlikte Yunanistan’ın oldukça tanınmış yayınevlerinden Militos Yayınları’nın Evripides Caddesi’ndeki merkezine gittik. Militos Yayınları’nın Başkan Yardımcısı Nikos Chatzigeorgiou ile tanıştırdı beni. Ben de projemden bahsettim. Yayıncım Sayın Chatzigeorgiou büyük ilgi gösterdi. Felsefenin doğduğu Yunanistan’da bir Türk tarafından yayınlanmış bir felsefe kitabının büyük ilgi göreceğine inandığını belirtti. Karşılıklı fikir alışverişlerinin ardından projeyi hayata geçirmek için düğmeye bastık.  Tüm metinler sevgili Olga Firuze Kurt’un çok titiz ve özverili çalışması neticesinde Yunancaya çevrildi. En nihayet, Nisan ayı başında Anlar Ve Düşünceler tüm Yunanistan’da kitapçıların raflarında yerini aldı.

mavisehir-dergisi-ugur-oral2

“Anlar Ve Düşünceleri” bize nasıl anlatırsınız?
“Anlar Ve Düşünceler” felsefe ile fotoğrafın buluştuğu, her iki alana ilgi duyanların da keyif alabilecekleri bir kitap. Kitapta 60 tane felsefi denemem mevcut. Bu felsefi denemeler şimdiye kadar açtığım 12 kişisel sergimde yer alan fotoğraflardan oluşan bir seçkiyle süslendi. Kitap düşünce ve duygu dünyasında 120 sayfa süren bir yolculuk gibi. Yunanlı kitapseverler denemelerimi okurken düşünecekler,  fotoğraflar aracılığıyla farklı dünyalara gidecekler. Kitap normal kitap boyutlarından biraz daha büyük olacak şekilde tasarlandı ve oldukça kaliteli bir şekilde basıldı.  Kitapta özellikle her iki ülkede de yaptığım çekimlerden oluşan bir koleksiyonuna yer verdim, Türkiye’nin ve Yunanistan’ın güzelliklerini fotoğraflar aracılığıyla buluşturdum.

FELSEFEYE FARKLI BİR YORUM

Denemeleriniz ve fotoğraflarınız hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Felsefe deyince herkes önce durur;  çok ağır, anlaşılması zor ve sıkıcı metinler okuyacağına dair bir düşünceye kapılır. Bunu bildiğim için özellikle çok kolay okunacak bir dille, adeta bir dostla sohbet eder biçimde yazdım denemelerimi. Zaten hemen hemen hepsinde “Bak arkadaşım” diye sesleniyorum okura. Ahkâm kesmiyorum, sadece “bence” diyor ve kendi fikrimi söylüyorum.  Denemelerim bana hayatın öğrettiklerinin bir özeti. Mesleğim, yani gazetecilik,  hayat gökkuşağının birçok farklı rengini bir arada görebilmemi sağladı. Çok farklı ortamlarda bulundum, çok değişik insanlar tanıdım,  her biri ayrı bir roman olacak yaşam öyküleri dinledim. Gördüklerim, yaşadıklarım ve öğrendiklerim ışığında “sorgulamaya” başladım hayatı. Aynayla yüzleştim. Yaşadıklarımın özünü damla damla, duygu ve düşünce fıçımda biriktirmeye başladım. Bir gün fıçının kapağı kapanmayacak kadar dolduğunu, taşmaya başladığını fark ettim. Süzülen damlalar bu denemelerin ortaya çıkmasına neden oldu. Hepsi, kendi teorilerim, kendi doğrularımdır; kendimce doğru olanları yazdım sadece. Fotoğraflara gelince… Küçük yaşlardan beri büyük bir hobiydi benim için fotoğraf çekmek. Çok uzun gibi görülen yaşamın aslında sadece bazı anlardan ibaret olduğu gerçeğini kabullendiğim andan itibaren hobim tutkuya dönüştü.  “An”ı yakalamak, bir fotoğraf karesinde dondurmak ve ölümsüzleştirmek bana tarifi imkânsız bir heyecan yaşattı hep. Kalemimle düşüncelerimi, kameramla duygularımı aktardım yıllarca. Anlar Ve Düşünceler kalemimle kameramın gecikmiş bir randevusudur aslında…

Bildiğimiz kadarıyla kitap Türkiye’de yayınlanmadı, ilk defa Yunanistan’da yayınlanıyor. Neden böyle bir yol izlediniz?
İlk kitabım 1995 yılında yayınlandı. Ardından dört tane daha kitap yazdım. Hepsi bilgisayarımda kayıtlıdır. Yayınlanır ya da yayınlanmaz, bilmiyorum. Benim kabullenemeyeceğim, bana ters gelen husus bir yazarın kitabını yayınlatmak için yayınevlerinin peşinden koşması.  Yazar gidip de yayınevine “benim kitabımı basın” diye ısrar etmemeli. Bilakis, yayınevi yazara “Biz bu kitabı yayınlamak istiyoruz” demeli. Örneğin ben fotoğraf sergilerimi hep davet üzerine açtım, gidip da sanat galerilerinden ricacı olmadım, olmam da… Yazar kimliğimle de aynı yaklaşımı sürdürüyorum.  Mesela Militos Yayınları bu kitabı yayınlamayı kendisi istedi. Hemen kontratı hazırladılar imzaladık ve el sıkıştık. Türkiye’den bir yayınevi de böyle bir taleple gelirse neden olmasın?

TÜM SERGİLERİM HAYIR AMAÇLI

Yunanlıların sanata ve kültüre olan ilgisini nasıl görüyorsunuz?
İtiraf etmeliyim ki Yunanlılar bu bağlamda Türkiye’nin bir hayli önünde. Sizi iki örnek vereceğim neden böyle dediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. 2015 yılının Mayıs ayında Atina’da açtığım fotoğraf sergisinin açılış kokteyline tam 270 kişi katıldı ve daha açılış kokteylinde 23 fotoğraf satıldı. Dostlarım bilirler ben tüm sergilerimi hayır amaçlı açarım. Fotoğraf  benim için insanlığa hizmet etme idealimi hayata geçirmeme yardımcı olur.  Daha önce Atina’da açtığım iki sergi gibi bu sergim de zihinsel engelli çocuklar yararınaydı. Düşünün ki Yunanistan ekonomik krizin pençesinde olan bir ülke. Ama buna rağmen sanata para harcıyorlar,  hayır işleri konusunda oldukça duyarlılar. Yine geçen yıl Yunanlı yazar arkadaşım sevgili Yiota Sousoula ile birlikte halka açık bir konferans düzenledik. Giriş ücretliydi ve bu konferansın da gelirini hayır amaçlı kullanmaya karar verdik. Para vererek konferansı izlemeye tam 70 kişi geldi. Türkiye’de bırakın girişi ücretli yapmayı bu konferansı bedava verseydik acaba katılımcı sayısı iki elin parmaklarının sayısını geçer miydi? Bu iki örnek ışığında siz mukayese edin iki ülkenin sanata ve kültüre verdiği değeri…

Türk -Yunan ilişkilerinin gelişmesi bağlamındaki çalışmalarınız nasıl başladı?
Selanik mübadili bir ailenin torunuyum.  Çocukluğum hep Yunanistan’ı dinleyerek geçti. Dolayısıyla, bu özel durum benim Yunanistan’ı daha farklı bir gözle görmemi sağladı. Önyargıları yıkmanın en doğru ve en rasyonel yolu halkların karşılıklı ilişki içine girmesidir. Ben dokuz defa Yunanistan’da bulundum. İlk ziyaretim bundan 16 yıl önce bir dizi röportaj için Atina’ya olmuştu. Giderken, ister istemez ben de usumda “acaba”larla ayak basmıştım Atina’ya. Ama Yunanistan’da gördüğüm yakınlığı, dostluğu, yardımseverliği asla unutamam. Keza ülkemizi ziyaret eden Yunanlı dostlarımdan da benzer izlenimler dinledim hep. Onlar da ilk defa Türkiye’ye gelirken malum önyargılar içindeymişler, ama burada bizim insanımızın misafirperverliği karşısında önceden ne kadar hatalı düşünceler taşıdıklarını bizzat görmüşler. Demek ki, ön yargılardan arınmak için bizzat gidip görmek, o ülkede bulunmak, birkaç gün bile olsa halkın arasında yaşamak gerekiyor. Çünkü biliyorum ki Türkiye’ye gelen her Yunanlı, keza Yunanistan’ı ziyaret eden her Türk gördüğü dostluk ve yakınlık karşısında çok etkilenecek ve gönüllü bir barış elçisi olacaktır. Ben Türkiye’de verdiğim konferansların başında bir soru sorarım, derim ki salondakilere  “Kaçınız şimdiye kadar Yunanistan’ı gördü?” Bir sürü el kalkar. Sonra ikinci sorumu yöneltirim :”Peki kaçınız bir Yunanlı ile dost oldunuz?” Bu kez,  bir iki el kalkar topu topu. İşte önemli olan sadece turist gibi gidip gezmek değil, kaynaşmak, tanımak,  dost olmak, paylaşmak… Benim Yunanistan’da öyle güçlü dostluklarım oluştu ki, ne zaman gitsem dostlarımın beni rahat ettirmek, bana yardımcı olmak için adeta seferber olduklarına tanık oldum.  Atina’da kendimi hep “evimde” hissettim. Yunanlılar gerçekten dost canlısı, misafirperver ve samimi insanlardır.  Her zaman iddia ederim, bir Türkün yeryüzünde en kolay ve en güçlü dostluk kurabileceği ulus Yunanlılardır.

DOSTUNLA KOMŞU OLAMIYORSAN KOMŞUNLA DOST OLACAKSIN

Hep şöyle denir: “Siyasetçiler ellerini çekseler iki ülke aslında çok daha iyi dost olur”… Siz bu teze katılıyor musunuz?
Açıkçası sadece siyasetçilerin ellerini çekmesi yeterli değil. Kaldı ki siyasetçilerin de özellikle son yıllarda vizyonlarında çok olumlu değişimler görüyorum. Rahmetli İsmail Cem ve Yorgo Papandreu Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yeni bir devir başlatmışlardır bence. Bugün iktidar partisi konumundaki Syriza Yunanistan siyasetinde ilk kez Türkiye aleyhine hiçbir söylem kullanmadı seçim kampanyasında. Bu, çok önemli ve gözden kaçırılmaması gereken bir detay. Yunanistan Başbakanı Sayın Alexis Çipras çok barışçı bir lider ve iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi adına önemli adımlar atıyor. Geçtiğimiz ay Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu ile İzmir’de buluştuğunda halkın Sayın Çipras’a olan ilgisi, sevgisi ve teveccühü çok büyüktü.  Yani, siyasetçiler bazında da önceki hatalardan ders alındığı göze çarpıyor. Ama olay sadece siyasetçilerle sınırlı değil. Her iki ülkenin siyasetçilerinin yanı sıra, işadamlarının, sporcularının,  akademisyenlerinin, özetle kanaat önderlerinin, Ege’yi bir barış denizi yapmak gibi bir sosyal ve tarihi misyonları bulunuyor. Yarınlarda çocuklarımıza barışı, dostluğu ve kardeşliği soluyacakları, yaşayacakları bir dünya bırakmak öncelikle aydınların görevidir. Benim bu çabam da, bir anlamda,  bir gazeteci, bir yazar, bir sanatçı, özetle bir aydın olarak misyonumu yerine getirme arzumun ifadesi.

mavisehir-dergisi-ugur-oral4

 “Türk-Yunan dostluğu”nun  yarınlarını nasıl görüyorsunuz?
Geçen Ekim ayında bir yazı dizisi hazırlamak için Atina’daydım. Röportaj yaptığım eski Bakanlardan Sayın Dimitris Reppas’ın kullandığı bir cümle her şeyin özeti gibiydi. Hatta röportajın başlığına çekmiştim sözünü. Şöyle demişti Sayın Reppas “Dostunla komşu olamıyorsan, komşunla dost olacaksın.”  Bence çok derin anlamları olan, son derece rasyonel  bir yaklaşım bu. Ve yine ilginç bir uyarıda bulunmuştu Yunanlı eski bakan : “İki ülke arasındaki ilişkilerde boşluk bırakmayalım, yoksa başkaları dolduruyor bu boşluğu.” Tüm kalbimle katıldığım bir iddiadır bu. İki ülkenin de halkının bünyelerindeki radikallere karşı uyanık olmaları gerekiyor. Radikallar her iki toplumda da mevcut, bunu yadsıyamayız. Ama bazen bir kişinin ettiği bir lafı tüm ulusa mal etme hatasından uzak durmamız gerekiyor. Ben Türk ve Yunan toplumlarını zamanında çok büyük bir aşk yaşamış ancak sonradan yolları ayrılmış iki sevgiliye benzetiyorum. Her iki taraftan da bir el uzatıldığında ya da iki taraftan biri yardıma ihtiyaç duyduğunda eski aşk hemen alevleniyor.  Krizler, büyük felaketler hep iki toplumu birbirine daha da yaklaştırmıştır. Tarihe bakalım, mesela 1940’ta İtalyan ve 1941 yılında Alman işgalini yaşayan Yunanistan’da gıda sıkıntısına bağlı açlık yaşandığında yardıma ilk koşan ülke Türkiye olmuştur. Kurtuluş ve Dumlupınar Vapurları ile Yunanistan’a gıda ve ecza malzemeleri ulaştırılmıştır. Keza 1999’da Gölcük depremini yaşadığımızda Yunanlıların nasıl canla başla bize destek olduklarını unutmayalım.  Bugün Yunanistan ciddi bir ekonomik kriz içinde ve düze çıkma bağlamında en büyük desteği alacağı ülke komşusu Türkiye’dir.  AB üyeliği yolunda yıllardır çaba sarf eden Türkiye’ye de bu bağlamda en samimi partner yine Yunanistan olacaktır. Leo Buscaglia’nın çok sevdiğim bir sözü vardır; şöyle der ünlü yazar: “Biz insanlar, hepimiz tek kanatlı birer meleğiz ve ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz”.  Ben, aynı bu sözde olduğu gibi, Yunanistan ve Türkiye’nin birbirlerini kucaklamaları halinde,  birlikte çok daha yükseklere uçabileceklerine inanıyorum. Birbirine hem coğrafik olarak hem de kültürel açıdan bu denli yakın iki ülke arasında karşılıklı iyi niyete ve dostluğa dayalı kurulacak bir sinerjinin her konuda iki ülkeye de çok büyük bir katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bunun bilincinde olarak yarınlarda Türkiye ile Yunanistan arasında oluşacak sinerjinin kazandırabileceği artılara ve güzelliklere odaklanmamız gerekiyor bence.

mavisehir-dergisi-ugur-oral5

YENİ BİR SERGİ VE İMZA GÜNLERİ

Peki, bundan sonraki projelerinizi dinleyebilir miyiz?
Yayıncım Yunanistan’ın farklı yerlerinde benim için imza günleri hazırladı. Gelecek ay Yunanistan’a gidecek, Anlar Ve Düşünceler’i imzalayacak Yunanlı kitapseverlerle bir araya geleceğim. Kitaba ilgi gerçekten çok güzel, bu vesileyle tüm Yunanlı okurlara teşekkür ediyorum. Bu gidişle birinci baskının kısa süre içinde tükeneceğini düşünüyorum.  Bu arada Selanik’ten yeni bir sergi daveti geldi. Yine hayır amaçlı bir sergi olacak. Gittiğimde sergimin de açılışına katılacağım. Önümüzdeki aylarda bir Yunanlı yazar misafirim olarak Türkiye’ye gelecek. İzmir’de birlikte bir konferans vereceğiz. Her yıl, hem çalışmalarıma yönelik teveccühün hem de Yunanlılar arasında Türkiye’ye yönelik ilginin ve sevginin daha da arttığını mutlulukla gözlemliyorum. Uzun bir zamandır gerek Türkiye’de gerekse Yunanistan’da iki ülke arasındaki dostluk ve barış duygularının gelişmesi adına çaba veren birisi olarak bu durum beni fazlasıyla mutlu ediyor ve umutlandırıyor. Yunanistan’ın başka şehirlerinden de sergi ve konferans davetleri alıyorum. Bu bağlamda gelen tüm davetlere gücümün ve zamanımın yettiği oranda katılmaya çabalıyorum.

Bu çabalarınızda Türk ve Yunan makamlarından destek görüyor musunuz?
Türkiye Cumhuriyeti’nin Atina Pire Başkonsolosu Sayın İsmail Sefa Yüceer’in verdiği desteğin bu noktada altını çizmem gerekiyor. Sayın Başkonsolos şimdiye kadar açtığım tüm sergilerin ve konuşmacı olduğum tüm konferansların kamuoyuna duyurulması bağlamında hep destek oldu. Tüm sergilerimin açılışlarında, konferanslarımda Sayın Yüceer yanımda yer aldı.  Bu elbette manevi anlamda önemli bir destekti.  Aynı yaklaşımı ve desteği Yunanistan İzmir Başkonsolosluğu’ndan gördüğümü ne yazık ki söyleyemem. Özellikle diplomatik görev icra edenlerin iki ülke arasındaki dostluğu geliştirme amaçlı bu tarz çabaları motive edici, destekleyen yaklaşımlar sergilemelerinin önemli olduğu düşünüyorum.  Dışişleri ve/veya Kültür Bakanlıkları bazında herhangi bir destek beklentisi içinde olmadım, tüm bu etkinlikleri kendi olanaklarımla gerçekleştirdim. Ancak resmi kurumların devreye girmesi durumunda gerçekleştirmeyi hedeflediğim çok daha büyük projelerim var.

Verdiğiniz yanıtlar için çok teşekkür ederiz…
Yazarı olmaktan mutluluk ve gurur duyduğum Mavişehir Dergisi’ne beni bu sefer bu röportaj vesilesiyle konuk ettiğiniz için asıl ben çok teşekkür ediyorum…

mavisehir-dergisi-ugur-oral3

Mavişehir ve İzmir'in en sevilen genel kültür, magazin ve güncel hayat dergisi.

4 Comments

    Leave a Reply

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir